Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Üçleme

Anayasa Mahkemesi'nin oybirliğiyle aldığı iptal kararıyla "Darbe", "İsyana teşvik", "Anayasal düzeni ortadan kaldırma" türünden iddialarla suçlanan askerlerin sivil yargı önüne çıkarılmasının yolu kapandı.
Dahası, her ne kadar gerekçeli karar henüz yayınlanmamış olsa da, Ankara Büromuz'un haberine göre, Anayasa Mahkemesi'nde "Devam eden soruşturmalarda ve davalarda adı geçen muvazzaf askerlerle ilgili dosyaların derhal askeri yargıya gönderilmesi" görüşü de ağır bastı.
Ankara Büromuz'un bugün yayınladığımız bir başka önemli haberinde AK Parti'nin sorunu Anayasa değişikliğiyle aşmayı planladığı belirtiliyor.

İç Hizmet Kanunu
Doğru ama eksik. Çünkü, asker yetkilerini üç kaynaktan alıyor:
1- Anayasa'nın 145'inci maddesi.
2- EMASYA (Emniyet Asayiş Yardımlaşma) Protokolü.
3- Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu.
Sırasıyla açalım.
Anayasa'nın 145'inci maddesi, "Asker kişilerin askeri olan suçlarının askeri mahkemelerde görülmesini" hükme bağlıyor. "Askeri suç" kavramı son derece geniş. O kadar geniş ve belirsiz ki, sivil yargının anayasal düzene karşı suç işlemek olarak değerlendirebileceği fiillerin askeri yargı tarafından "Görev gereği" kabul edilmesi olasılığı bile bulunuyor.
Çünkü "EMASYA Protokolü" askere toplumsal olaylara müdahale etme yetkisi tanıyor. Bu yetkiyi kullanmaya hazır olması için de askerin senaryolar yazması ve tatbikatlar yapması gerekiyor. İşte o senaryoların bazıları "Ucu açık" olabiliyor. Ya da "Toplumsal olaylara el koyma" hazırlığı çerçevesinde, "Devleti koruma", "Devletin bekası" gerekçelerine sığınılarak "Darbe", "İsyana teşvik", "Anayasal düzene kalkışma" planları bile geliştirilebiliyor.
Daha önemlisi, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, askere kendini "Devletin bekası" nın güvencesi olarak görme imkânını, hakkını, hatta yetkisini veriyor. İşte TSK İç Hizmet Kanunu'nun ünlü ve de tabu 35'inci maddesi: "Silahlı Kuvvetler'in vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni korumaktır."
Bu madde de hukuken muğlak. Her ne kadar "Anayasa ile tayin edilmiş Türkiye Cumhuriyeti" ifadesi yer alsa da, Cumhuriyet'in niteliklerine ilişkin 2'nci maddeye doğrudan gönderme yapmadığı için askere "Demokrasi"yi de koruyup kollama görevi yükleyip yüklemediği en azından tartışmalı. Ayrıca, İç Hizmet Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne "Demokratik düzeni koruma" görevi ve sorumluluğu da yükleseydi, 12 Eylül 1980 müdahalesi/darbesi yapılabilir miydi? Hem de "Emir ve komuta zinciri" ile.

Bizim bir önerimiz var
Özetle diyeceğimiz şu: Anayasa'nın 145'inci maddesini değiştirmek, tartışmaları bitirmeye, kuşkuları, kaygıları gidermeye yeterli olmaz.
Anayasa değişikliğinin yanı sıra Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında 7 Temmuz 1997'de imzalanan protokol ile oluşturulan, yani 28 Şubat sürecinin ürünü olan "EMASYA"nın güncelleştirilmesi, hatta iptali de gündeme getirilmeli.
O da yetmez. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35'inci maddesi sorununun da çözülmesi gerekir. Ya yasanın o maddesi iptal edilmeli.
Ya da yeniden yazılmalı. Hiç değilse şöyle düzenlenmeli: "Silahlı Kuvvetler'in vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni ve demokratik düzeni koruyup kollamaktır."
Askeriyle ve siviliyle tüm halkımızın ve de tüm kurumlarımızın ancak bu şekilde, yani bu "Üçlü düzenleme"yi yaparak huzura kavuşabileceğini düşünüyoruz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA