İPEK TANIR
15 Temmuz akşamı Üsküdar'dan Şehitler Köprüsü'ne uzanan hikâyeniz nasıl başladı?
O gece 22.00 civarı Üsküdar'daydım, bir telefon geldi sektörden bir arkadaşımdan. Haberin var mı darbe olmuş dedi. Bulunduğum mekandaki televizyonu açtırdım. İnsanlar televizyonun önünde toplanmaya başladı. Arkadaşım telefonda 'Hedef belli, AK Parti binasının önüne gidip insan zinciri oluşturacağız' dedi. Haberlerde köprüdeki askerleri gördük. Sonra tekrar bir telefon geldi arkadaşımdan 'Ne kadar genç, yaşlı, vatansever bulabilirsen topla gel Üsküdar Selamsız'daki Çevik Kuvvet'e. Burada hareketlilik başladı, dedi.
Bir süre sonra çevik kuvvetteki polislerle koordineli hareket ederek ciddi bir mücadelenin sonunda oradaki tankları durdurmayı ve kontrol altına almayı başardık. Darbecilerin hain emellerine alet etmeye çalıştığını düşündüğüm bu erler, zırhlı araçlardan polislerimiz tarafından çıkarılıp kılına bile zarar verilmeden çevik kuvvet binasına alındı. Sonra Selamsız'daki polisler 'Bundan sonrasını biz hallederiz, Çengel düşüyor oraya destek olun' dediler.
Ne hissettiniz bunu duyunca?
O kadar korkunç bir cümle ki 'Çengelköy düşüyor'... Ne demek, nasıl... düşünmeye fırsat yok. Hemen o tarafa yöneldik. Beylerbeyi'ndeki polisler 'İlerlemeyin, Çengel'de durum kötü, asker kılıklı eşkıyalar var gitmeyin, giden vuruluyor' dediler. Bir süre Beylerbeyi'nde beklemeye karar verdik. Bu arada köprüdeki çatışma sesleri geliyordu. Beylerbeyi Sarayı'nın yakınında da bir çatışma vardı.
O arada bir arabanın radyosundan Reisi Cumhur'un ikinci konuşmasını dinledik. Herkes bir motive oldu. Sabah ezanı okunduktan sonra sürekli motorlu arkadaşlar gelmeye başladı köprü yolu üzerinden. Durdurup bilgi aldım. Durum vahim, 70-80 yaralı var dedi. Bir başka motorlu arkadaş 'yiyecek taşıyoruz yukarıdakilere' dedi. Biz de yanımızdaki diğer arkadaşlarla köprüye doğru ilerlemeye başladık.
Motorsikletlerimiz açık hedef haline gelip risk oluşturduğu için Beylerbeyi Sarayı'nda bırakıp yürüyerek gitmeye karar verdik. Köprünün tepesinde keskin nişancı var, dediler. Yukarıdan üstü başı kan içinde gelenler var. Sağda solda gözlerinde en ufak yılgınlık olmayan sıra sıra dizilmiş insanların arasından savaş sonrası bir hastaneyi ziyaret ediyormuşum gibi insanlara 'ne durumdasınız' diye sora sora geçiyoruz. O ara yanı başımızda bir motorsikletliyi havaya uçurdular. Bir yandan yaralılara yardım ederken bir yandan da görüntü almaya çalışıyorduk.
Manipülasyona sebep olan görüntüler nasıl çıktı ortaya?
Köprüdeki çatışmalar sona erdiğinde askerler bir anda buhar oldular. Herkes tanklara bayrak asmakla ilgileniyor o anda. Etrafta bir tane asker görmüyorum. Kıyafetler ve askerlerin silahını gördüm. Halk bir tane silaha dokunmadı. Orada ekipmanları duruyor. Allah Allah bunlar nereye gitti diyoruz.
Sonradan öğreneceğiz bir kısmı tankın içinde kalmış beş altı saat boyunca bir kısmı da arka taraftan polisler tarafından kaçırılmış. Bir münferit olay köprünün Karadeniz kıyısına bakan Avrupa'ya gidiş yönünde bir çember oluşturulmuş halk sırtını dönüp birini korumaya almış orada. Geriye kalan kısmı buna ben de dahilim, iç korkulukların üzerine çıkmış videoya almaya çalışıyoruz.
Olayın ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Halk polise yardım ediyor. Polis 'Burası bizim kontrolümüz altında. Gidin artık biz güvenli bir yere alacağız, boşaltın burayı' diyor. Öyle taşkınlık yapıp askerin üzerine atlamaya çalışan insan yok orada.
Yaralı asker??
Biz dedik ki burası polis tarafından kontrol altına alınmış, yapabileceğimiz bir şey yok. Çok da kalabalıktı oradan uzaklaştık. Köprünün üzerinde demokrasi bayramımızın ilk gününü kutluyoruz. Bir tankın üzerine çıktık hatıra fotoğrafımızı çektirdik. Hadi dönelim, dedik. Yanımda sadece Nihat arkadaşım var. Anadolu yönüne doğru yürümeye başladık. Tam köprünün Anadolu yakasına en yakın ayağına geldiğimizde az ilerideki kalabalıktan 'Yapmayın, etmeyin' seslerini duyduk. Daha bunu duyar duymaz nasıl gittim oraya bilmiyorum. Bariyerlerden bir tanesinin tam dibinde gerçekleşiyor olay.
Uzun boylu bir adam -Allah ondan razı olsun- yerdeki kişinin üstüne kendini siper etmiş 'Kimse ellemesin' diye bağırıyor. Ben askeri daha görmemiştim. Atladım tam dibine. Askerin kafasını ve vücudunu gördüm boylu boyunca uzanmış. Yaralıydı, sağında solunda kan vardı. O arada 'bu tepedeki sniper' deniliyor. Çok hızlı yayılır böyle şeyler. Ama sizi temin ederim ki o kaos ortamında herkesin çabası o askeri birkaç öfkeli insandan korumaktı. Böyle ortamları fırsat bilen provakatörlerin de kalabalığın arasına karışması zayıf da olsa bir ihtimal.
O sakallı arkadaşlardan biri çelik bariyerlerden birinin üzerine çıktı, tek tük vurmaya çalışanlara "Müslümanlar n'apıyorsunuz siz, dinde yeri yoktur vuramazsınız. Günahtır" diye avazı çıktığı kadar bağırmaya çalışıyor.
Ama yaşanan o korkunç katliama rağmen yine de inanılmaz bir sağduyu var ve korumaya alıyorsunuz askeri...
Öyle ki bizimle beraber korumaya çalışan adamı askere vuruyor zannedip az daha darp ediyordum. Öfkeyle dönüp etrafıma bir bağırdım, 'Çabuk koridor açın' dedim. Sosyal medyada IŞID'çı iftirasını attıkları dışında o karede görünmeyen üç beş kişi daha vardı askeri taşımaya yardım eden. O an herkesle birlikte ani bir refleksle kırık çıkık ihtimaline karşı sadece elbisesinden tuttum.
'Vücudundan tutmayın, elbisesinden tutun, kırık çıkık olabilir' dedim. Bir sürü endişemiz var ama ağzını açıp kapıyor asker. Şuuru açık. Bu sefer 'Poliiis o poliiis vurmayın' diye bağırmaya başladım koridoru daha rahat açarlar diye. Merakından kalabalığın arasına girenler de linç etti zannediliyor orada. Fotoğraf çekmeye çalışanlar var. Ben yakasının en tutabileceğim yerinden tutup en dengeli şekilde taşımaya çalışırken, bir yandan orada küçük bir spazm da geçirdim, göğsüm sıkıştı. Yığılıyorum herhalde, dedim.
Ama kendimi düşünecek durumda değilim. Ambulanslar gişelerin orada zannettiğimiz için o tarafa yöneldik can havliyle. O arada o tasarım ürünü olan fotoğrafları çeken şahısla göz göze geldim. Bugün görsem hatırlarım. Ben onun o fotoğrafları çekerkenki niyetini sorgulayacak değilim. fakat yayınlanan kareyi sorguluyorum.
Özellikle mi kadrajlanmıştı sizce o görüntü?
Adam koridor açıldığında doğal olarak askerin başının göründüğü taraftan fotoğraf çekmeye başlamıştı. O karede yapmayın, etmeyin deyip elleriyle insanları durdurmaya çalışan benimle beraber altı yedi kişi olduğunu tahmin ettiğim vatandaşlar tam karşı açıdan çekilen karelerde net bir şekilde görülüyor. Fakat IŞID fotoğrafını bozuyor. Bu kare kullanılamazdı. Servis ettiği, dağıttığı yer de bu amaçla kullanmış olabilir. Adam her açıdan almak istemiş olabilir.
Ben bunun altında kötü niyet aramak istemiyorum ama şu nettir ki özellikle bu kare servis edilmiştir sosyal medyada. Bu, Türkiye üzerine yürütülen darbe operasyonunun bir parçasıdır. Onun benzeri kareler de ortaya çıksaydı çok başka şeyler olacaktı. İnsanlar sırf dış görünüşlerinden dolayı sokaklarda birbirine girecekti. Bu insanlara saldırılacaktı ve hatta daha ilerisini söyleyeyim. zaten bu darbenin amacı belliydi; bir NATO müdahalesi. İç savaş bahane edilerek bir müdahale olacaktı belki de.
Bunların hepsinin zemini hazırlanmıştı. Bu faaliyetlerin yıllardır bu ülkede yürütüldüğünü anlatana kadar çok sesimiz kısıldı. Çok şucu bucu ilan edildik sosyal medyada. Ben bir vatanseverim. Bu bayrak için ölürüm diyenlerdenim. Bayrağa bu kan da benden bulaşsın diyenlerdenim.
Ama sadece tek bir kare yoktu o olayla ilgili değil mi?
Evet... koridor açıldı biz hareket ettik siyah bir araba tam önümüzde bitti. Hemen şuna yerleştirelim, dedim. Halktan birinin aracı mı polis aracı mı bilmiyorum. Baş tarafını bırakamıyorum zarar görmesin diye. Bağırdım 'karşı kapıyı açın oradan tutun içeri alalım' diye. O arada arabanın kapısı açıldığında buradan bir kare daha alınmış meğer. Bir rahmet bulutu gibi geldi o kare. Artık bir öncekini servis eden insafa mı geldi, aynı karenin devamı mı bunların hepsi tespit edilebilir. Kimin servis ettiğini bilmiyoruz. Ertesi gün öğlen bu diğer fotoğraf da geldi. 'Hah işte demiştim değil mi size' diye o fotoğrafı twit attım. Çünkü 2 bin 2 bin beş yüzün üzerinde ölüm tehdidi ve hakaret mesajı aldım sosyal medya üzerinden. Ben insanların yüzünü güldürmek için mesleğini yapan bir adam olarak, siyasi görüşünü açıklamaktan kaçınan, siyasetten köşe bucak kaçan biriyken bu kadar trajikomik bir hadisenin objesi oldum. Takım bile tutmuyorum kaldı ki bir gruba dahil olacağım...
Neyse ki bu askeri sağlimen yüce Türk adaletine teslim edilecek ve yargılanacak. Biz kimsenin ölmesini linç edilmesini onaylayamayız. Halkın büyük çoğunluğu isteseydi parça parça ederdi. Mehmetçik diyor ona. Ama bu bir program eseri olarak insanların şuur altına yerleştirildi ve insanlar bunun üzerine önyargılarımıza servis edilen şeyin üzerine atladılar. Bunun düşünülebilmesi bile dehşet bir şey. Benim halkım linç edecek öyle mi askerini? Artık iyot gibi ortadalar. Bu ülkede emeli olan bütün gizli servislerin kripto elemanları zaman zaman uyandırılırlar, bu faaliyetleri de onlar yürütürler. 12 tane Alevi derneğine ait haber sitesinin kapatıldığını öğrendik iki gün evvel. O 12 siteyi FETÖ'nün kurduğu öğrenildi. Aleviler şu anda şaşkınlık içerisinde. Biz yıllarda bizim zannediyorduk bu siteleri diye. Bunları emir ve komuta edenler içlerindeki ajanlardır. Çok güzel de manipüle ederler. Yıllarca bu işin eğitimini alıyorlar bu insanlar. O fotoğraf da bunlardan sadece bir tanesiydi.
Sizi alet etmeye çalıştıkları bu manipülatif haberle ilgili nasıl bir süreç işleyecek?
Küfür edenlerin, hakaret edenlerin hepsini affediyorum. Özür dileyen de çok insan oldu. Bilmeyerek bir oyunun parçası oldular. Onların hepsine hakkım helaldir. Binlerce 'hakkını helal et' mesajı geliyor. Destek olanın da canı sağolsun olmayanın da. Fakaat bunu servis eden gazetelerin, kendine gazete diyen sorumsuzların, programın parçası olan insanların, bu tetikçilerin hepsinin iki elim yakasında. Emsal teşkil etsin diye bunlardan davacıyım. Bunların ipliğini pazara çıkarmak için bir hak ve hukuk mücadelesi yürüteceğim. Haberci halka doğru, tarafsız haberi kaynağından ulaştırma vazifesini üstlenendir. Türkiye'de bu işin böyle yapılmadığını yıllardır görüyoruz. İşin içinde ben olduğum için şanslıyım. Twiterda çeşitli fake hesaplar üzerinden ve bazı gazeteler, internet siteleri aracılığıyla çok aşağılık bir iş yaptılar. Çok onursuzca bir iş yaptılar. O kardeşlerimizi hedef gösterdiler. Bu toplumu ayrıştıran amaçlara hizmet eden bir manivela oldular. İşgal kuvvetleri yapmadı bunu. Sadece bu haberi yayan medya ve internet mecralarına dava açacağım. İnsanlardan ricam kamuya mal olmuş bu olay için kendileri de sembolik, birer liralık dava açsınlar. Bu işin hesabını mahkemelerde sürünerek ödemek zorundalar. Açacağım davalardan kazanılacak tazminatla da Vicdan Vakfı adıyla bir sivil toplum kuruluşu kurmak istiyorum.
Vatandaşlarımız gerçek tankların önüne durdukları gibi darbeye hizmet eden bu kağıttan tankların da önünde dursunlar. Bu gazetelerin okurlarına da sesleniyorum. Bunlara gazete demeyin ve inanmayın. Yalan çok çabuk yayılır da doğrunun hızı biraz yavaştır. Siz bir kere o spekülasyonu yaptınız, manipülatif haberi yaptınız artık doğruyu duyur duyurabilirsen... Ben o fotoğraftaki diğer insanlara göre yüz kat daha fazla kendimi anlatma şansına ve imkanına sahibim. Bu yüzden de artık bizi ayrıştırmaya çalışanları deşifre etmek de bir vatan borcuna dönüştü. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, gazilerimize acil şifa, yakınlarına sabırlar diliyorum. Milletimize geçmiş olsun.