Metin And bir bilgindi. Akademi dünyasında bazı insanlar işlerini yapar. Onlar da ders verir, öğrenci yetiştirir, ufak tefek araştırmalar yapıp, yazılar yazar ve yayınlar. Onlar da 'hoca' diye anılır. Bu işi bu çizgide belli bir derinliğe ulaştıran, belli bir mertebeye yükseltenler vardır. Fakat akademi evreninde ikinci bir kategori hoca daha vardır. Onlar kısaca bilginlerdir. Batı dillerinde bunlara
savant denir. Onlar da diğerleriyle aynı işleri yapar. Fakat kendilerini aşmış, bilgi için yaşayan, güneşin altındaki her şeyden haberdar, yapıtını bu büyük birikimin farklı parçalarını bir araya getirerek oluşturduğu sentezin içinden kuran insanlardır bunlar. Şurası bir gerçek ki, git gide daha fazla teknik bir nitelik kazanan, 'ölçülebilir' verimler peşinde koşan akademi ya da artık daha fazla hoca, araştırmacı var ama bilginlerin sayısı her gün biraz daha azalıyor. Buna şunu da ekleyeyim ki, akademi hocasıyla bilgin arasındaki fark çoğu zaman birincisinin şekli bir eğitimden geçip formasyon kazanmasıdır. Bilgin ise çoğu zaman kendi kendisini yetiştiren insandır. Zaten eğitimle bir bilginin sahip olduğu birikimi elde etmesi olanaksızdır. Metin And saydığım bütün koşulları karşılamış bir bilgindi. Bütün o tür insanlar gibi son derecede formel bir eğitime sahipti ama o eğitimi farklı alanlarda gerçekleştirmiş, kendi yolunu kendisi bulmuş, neredeyse kendi diplomalarını kendisi vermişti. Dolayısıyla bakış açısında, yorumlarında, yönteminde farklı disiplinlerin ona bir fon olarak yüklediği zenginliği, çeşitliliği kullanmasını bilirdi. Hukuk eğitiminden sahne sanatları eğitimine geçmiş, tiyatro tarihiyle ilgilenmiş, görsel sanatların bizdeki büyük ve gizli serüveni üstünde durmuştu. Bunların dışında da Metin And düpedüz bir sanatçıydı. Bir kere müzik eğitimi almıştı ve piyanistti. Sonra dünyanın en önemli sihirbazlarından biri kabul edilirdi. Sihir yaptığı aletleri büyük bir koleksiyon meydana getirirdi. Evi, opera, sessiz sinema filmleriyle, kasetler, bantlar ve plaklarla doluydu. Elindeki kamerayla, bir 'obsesyon' şeklinde binlerce metre film çekmişti, farklı farklı şehirlerde. Bütün bunlar evlilikleri, derbederliği ve ölümüyle yarım kaldı, dağıldı, gitti. Hepsinin ötesinde Metin And, Türk tiyatrosu tarihini anlatan dört ciltlik yapıtıyla, dünyanın en önemli antropoloji çalışmaları arasında saydığım
Oyun ve Bügü kitabıyla ve nihayet şimdi yeni basımını elimizde tuttuğumuz
Minyatür kitabıyla, çoktan ölümsüzler katındaki yerini almıştır. Öncelikle, bu tür yazılarda pek adet olmamasına rağmen, kendisini saygıyla anıyorum.
Minyatür hem şanslı hem şanssız bir kitap. Şanslı, çünkü kitabın ilk baskısı da mükemmel ve son derece zengin bir biçimde basılmıştı. Hocanın neredeyse bir ömür boyu süren ve önsözde anlattığı minyatür tutkusunun tam bir yansımasıydı. Ama şanssız bir kitap aynı zamanda. Çünkü, bu yapıt iki cilt olarak tasarlanmış
Osmanlı Tasvir Sanatları ilk cildi. İkinci cilt, bizzat bulduğu deyimle
Çarşı Ressamları'na ayrılacaktı. Fakat ömrü vefa etmedi. Şimdi,
Minyatür'ün ikinci baskısını hazırlayan M. Sabri Koz'un yazdığı yazıdan öyle/msi bir kitabın yayınlanabileceğini öğreniyoruz. Yayınlanırsa o kitap, And'ın zamanında yazdığı makaleleri ve biriktirdiği resimleri/görselleri içerebilecekmiş. O kitabı heyecanla beklediğimi belirteyim. Nedeni şu: And'ın
Minyatür'ün başında da belirttiği gibi, Çarşı Ressamları, tekrar edeyim, onun buluşu ve isimlendirmesidir, piyasada görüntü üreten, bilhassa yabancılar için belli konularda albümler hazırlayan sanatçılardır.
MİNYATÜR BİR SARAY SANATIDIR
And, 'tasvir sanatını' tanımlarken konuyu sadece minyatür ve bu ressamlar eliyle ortaya çıkmış yapıtlara sıkıştırmaz. Havlular, peşkirler, nakışlar, işlemeler, cam altı resimleri, kutu, kapı, cilt kapakları, çekmece, sandık, tepsi, dolap kapakları üstündeki görüntüleri, kağıt oymacılığındaki, gölge oyunlarındaki, halı ve kilimlerdeki, çinilerde, duvar ve tavan resimlerindeki görüntüleri de bu kategori içinde, bu maksat doğrultusunda ele alır. Minyatür, halk arasında ne kadar yayılmış olursa olsun, esas itibariyle saraya aittir. Nitekim And da kitapta 'Minyatür yapımı bir saray sanatıdır' başlıklı bölümde bu olguyu ele alıyor. Daha dar ve kapalı bir çevrede kullanılmış ve değerlendirilmiştir. Çarşı Ressamları'nın ürünleriyse çok daha geniş ve yaygın bir çevreye aittir. Özellikle gündelik hayatı meydana getiren nesnelerle bütünleşmiş görüntü ve tasvir elemanlarının irdelenmesi bize yeni ufuklar açabilecektir. Bu bakımdan o kitabı behemehal bekliyoruz.
Minyatür'e dönersek, And, konuyu altı kısma ayırıyor. Oluşum evresini 1451 olarak tespit ediyor. (Kitapta, Osmanlıların Anadolu'ya gelmesinden önceki dönemlere ait görüntü bilgimizin sınırlı olduğunu vurguluyor.) 1451, Oluşum Evresi'nin başlangıcı ve bu dönem 1520'ye kadar sürüyor. 1574'e kadar Geçiş Evresi, 1603'e kadar Klasik Evre, 1700'e kadar Geç Klasik ve Duraklama Evresi, 1750'ye kadar İkinci Klasik ya da Neo-Klasik Evre. And'a göre 1750'den sonrası 'Osmanlı Minyatürlerinin Sonu'dur. Her kesimde o dönemin karakteristiğini irdeliyor, doğal olarak. Dönüşümü hazırlayan koşulları sıralıyor. Kuşkusuz bu geniş ve derin saha bu çalışmadan sonra çok daha farklı yaklaşımlarla kuşatılmalıdır. Bilhassa görsel ideolojiyi ve bilinci oluşturan unsurlar açısından söz konusu minyatür birikiminin daha yakın bir çözümlemesi yapılmalıdır. Hemen iki unsurun altını çizeyim. Minyatür incelemeleri bir kere tarihsel etkileşimleri bize sunacak. Farklı İslam coğrafyalarında üretilmiş ortak ve farklı kültürel mirasın etkileşimini açıklayacak. İkincisi, gündelik hayatın tarihi ve antropolojisi bakımından önemli minyatürler. Üçüncü neden ise Batı tarzı resmin olmadığı bir kültürde oluşan görselliğin gizlerini çözmek ancak minyatür yoluyla mümkündür. 'Perspektif dışı bir kültür minyatürde ne türden bir dönüşüm gösterdi?' sorusu bize daha geniş kültürel sorgulamalar için olanaklar sunacaktır. Mesela hat sanatıyla bu alandaki karşılaşmalardan çıkaracağımız birçok sonuç olsa gerektir. Bunlara olanak verecek bir fırsat kitabın son bölümünde sağlanmıştır. Bu bölüm '
Albüm'dür. Fakat önemli olan, bölümün konulara göre tasnif edilmesidir. Onların incelenmesiyle Batı dışı bir görsel yönteme ve bilince sahip olmamızdan gelen özgül niteliklerimizi daha iyi kavrayabileceğiz. And'ın bu konulardaki ilk ve tek çalışması bu değil.
Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası, hatta
Ritüelden Drama. Kerbela-Muharrem-Taziye, bize, tıpkı bu kitapta tasvir yasağı konusunun ele alınışında olduğu gibi, yeni, çok çarpıcı, mutlaka değerlendirilmesi gereken yorumlar getiriyor. Eşsiz bir kitap
Minyatür diyeceğim ama bütün çalışmalarıyla birlikte Metin And da eşsiz bir insandı. Yapı Kredi Yayınları'nı bu birikime sahip çıktığı için kutlarım.