Seyahatname deyince biz Evliya Çelebi'yi hatırlıyoruz... Gezdiği, gördüğü yerleri kültürüyle, insanıyla aktaran, adeta kalemiyle fotoğraf çeken müthiş metinleriyle... Öyle ki Evliya Çelebi pek çok seyyaha ve tarihçiye yol göstermiş kendisinden sonra da...
İşte Avusturyalı şarkiyatçı ve seyyah Joseph von Hammer bu isimlerden biri. 1774-1850 yılları arasında yaşayan Hammer'ın ünlü seyahatnamesi ilk kez tam metin olarak Timaş Yayınları tarafından, Nilüfer Epçeli'nin çevirisiyle yayımlandı. Hammer Seyahattanamesi/ İstanbul'dan Bursa ve Uludağ'a Gidiş, İzmit Üzerinden Dönüş adlı kitap bizi 1800'ler başının Osmanlı'sına götürüyor. Kitabı okurken Evliya Çelebi'nin etkisini ve onun çizdiği rotayı da hissediyorsunuz. Hammer tarihçi bakışıyla daha çok gezip gördüğü yerlerin, eserlerin tarihi hakkında bilgiler verse de, yer yer tasvir gücüyle edebi bir lezzet de sunuyor... Bursa'yı anlattığı şu cümleleri aktarırsak ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacak. Hatta sanırsınız ki, Tanpınar'ın mekanla ruhu birleştiren eşsiz satırlarındayız: "Sallanan tepeleri göz görebildiğince yeşil dalgalarla kaplanmış engin bir deniz görüntüsü yaratan dut ağaçlarından oluşan sonsuz bir ova çıkar karşımıza. Ortasında, sihirli adacıklar olarak, güneşte yeşil denizin içinden Binbir Gece Masalları'nın mavi mıknatıslı dağları veya pırlanta kubbeleri gibi parlayan büyük hamamların ihtişamlı kubbeleri yükselir. Şehre doğru her adımla birlikte şehre yeni bir sihir düşer..."
Osmanlı tarihine ilişkin çalışmalarıyla tanınıyor Hammer. Kitap Hammer'ın 1804 yılının ağustos ayında İngiliz elçilik katibi Stratton ve Prusyalı tüccar Baron Bifeld ile çıktığı 14 günlük Bursa, İznik ve İzmit gezisinin kendi gözünden özeti. Asıl amacı da Evliya Çelebi'nin ayak izlerini takip etmek... Odak noktası ise Bursa. Hammer'ın dikkatini tarihi eserler olduğu kadar, bize ait türbe kültürü, hamam geleneği gibi konular da çekiyor. Meselenin detaylarına iniyor. Şifalı suları ve kaplıcalarıyla Bursa'ya methiyeler düzüyor. Özellike Uludağ eteklerindeki kaplıcalar yazarın belleğinde önemli bir yer ediniyor: "Suyun bolluğu ve şark insanın Kuran'ın emrettiği temizliği yerine getirmek için hamamlara düşkünlüğünü göz önünde bulundurunca Bursa'da neden bu kadar çok sayıda hamam olduğu kolayca anlaşılabilir. Şehir sakinlerinin evlerde 3 bin dolaylarında olduğunu söyledikleri münhasır hamamları saymayarak, burada sadece doğal olarak kendiliğinden ısınan, kamuya açık toplam yedi kaplıcadan bahsedeceğiz. Bunlardan dördü Uludağ'ın eteklerindeki vadide ve üçü Uludağ'ın son yamacında Çekirge Mahallesi'ndedir..."
Hammer bu bilgilerle de kalmıyor, yeri geldiğinde bahsettiği konu üzerine Osmanlı Divan şairlerinin şiirlerine de başvuruyor. Hamam demişken mesela, Necati'nin bir gazeline başvuruyor derdini anlatmak için: "Cennete düşmüş durur elkıssa yârân kaplıca/Ol periler mecma-ı ser çeşm-i can kaplıca."
İstanbul'dan deniz yoluyla Bursa'ya geçen Hammer'ın, Uludağ zirvesi de ilgi alanında. Bu arzusunun nedenini şöyle özetliyor: "Torosların sınırlar bekçisi olarak sürekli İstanbulluların gözü önünde bulunan bembeyaz zirveleri ile Marmara Denizi'nin ve iki kolu üzerinde bulunan kara ve deniz anıtlarını, İstanbul Boğazı ve Karadeniz'i ciddiyet ve serinkanlılıkla seyreden Uludağ'ın zirvesine çıkma arzumuz vardı."
Tabii sadece meselenin Uludağ zirvesi olmadığını da ekliyor Hammer. Osmanlı sultanlarının ikamet ettiği bu şehrin, doğası olduğu kadar ülkeler tarihindeki önemi nedeniyle de burayı merak ettiğini söylemeden edemiyor. Ama Hammer ve beraberindekiler yola çıkmadan kendilerine bir söz veriyorlar... Hiç siyasetten bahsetmemek üzerine. Gerçekten de kendilerini doğa ve tarih içinde öylesine kaybediyorlar ki, 14 gün boyunca siyasetten bahsetmiyorlar. Hatta kendi tabiriyle "Napolyon'dan bile!"
KİTAPTAN
"Doğal güzellikleri, Osmanlı sultanlarını Bursa'yı ikametleri olarak başka şehirlere tercih etmeye ikna edememiştir. Yine de ne ipek kültürü ne de kadife fabrikaları Bursa'yı hiçbir zaman Anadolu'nun ilk ticaret şehirlerinden biri haline getirememiş olsa da sedir, servi, çınar ve çam ağaçları açısından zengin, çok sayıda berrak pınarlardan ve çeşmelerden beslenen çayırları; gölgesinin ve yeşilliğinin serinliği, meyvelerinin bolluğu ve Batı'nın ezelden beri cennetin, Kuran'da cennetin temeli sayılan pınarların çokluğu bile Bursa'nın muhteşem ününü Batı'ya yaymaya yeterdi. Batılı ve Doğulu seyyahlar ve coğrafyacılar Batı'da ve Doğu'da Bursa'nın konumunun güzelliğini ve doğasının zenginliğini karşılaştırmaya değer iki şehirden bahsederler: Şam ve Gırtana..."