Everest İlk Roman Yarışması'nın bu yılki birincisi senarist İrfan Saruhan oldu. Saruhan'ın Herkesin Bir Hikayesi Vardır adlı romanı zor hayatların içinden doğan bir aşkı, hayatın en kenarına varıp düşmekle karşı karşıya olan insanların tutunma mücadelesini ama ille de umutsuzluğun içindeki umut kıvılcımlarını görüyor, anlatıyor. Sinemacılığının dışında, hali hazırda eğitimci de olan Saruhan'la hem kitabını hem hayatını konuştuk.
- Öncelikle tebrik ederim. Herkesin Bir Hikayesi Vardır çok akıcı, sürükleyici ve ince ince kurgulanmış zarif bir roman olmuş... İlk önce konuya girizgah kabilinden şunu sormak isterim. Herkesin Bir Hikayesi Vardır'ın "Vardır"ı kapakta üstü çizili olarak verilmiş... Bununla ne anlatmak istediniz? Romanın kurgusuyla, hikaye örgüsü ve geçtiği dönem olan 1980 yılına ait yakınlığı var mı bu tavrın?
- Aslında bu daha ziyade hayata bakış açımla ilgili bir durum. Sizin, benim, sokaktaki satıcının, bir ev kadınının, kısacası hepimizin kendimize ait bir hikayesi var. Lakin ne kadarı bize ait? Her şeyi biz mi planlıyoruz? Ya da her şey planladığımız gibi mi cereyan ediyor hayatımızda? Kuşkusuz hayır! Bizimle uzaktan yakından alakası olmayan kişiler yahut durumlar hayatımızda kalıcı hasara ya da şanslıysak refaha neden olabiliyor. Romanın içeriğine çok girmeden şunu söyleyebilirim ki, karakterlerimin hayatları hiç de planladıkları gibi sürüp gitmiyor. Bir de, kendi küçük dünyalarımızda debelenip dururken etrafımızda olup bitene karşı korkunç bir kayıtsızlığımız var. Romanda bunu da anlatabildiğimi düşünüyorum. Çok konuşulması gereken şeyler bunlar. Ama evet, kısaca, "vardır" sözcüğünün üzerini çizme nedenim, kurgusuyla, hikayesiyle, karakterleriyle, özellikle zaman olarak seçtiğim 1980 senesiyle çok ilintili. Okundukça neden üzerini çizdiğim daha iyi anlaşılacaktır.
- Bilinen, başaralı pek çok filmde imzanızı görüyoruz. Sinemacılığınızın romancılığınıza nasil bir katkısı oldu ve oluyor sizce? Aynı soruyu tersinden sormak isterim? Romancılığınızın sinemaya katkısı nedir?
- Hemen belirtmek isterim ki, senaryo yazmak ile roman yazmak kesinlikle aynı işi yapıyor olmak değildir. Senarist olmamın roman yazarken birtakım kolaylıklar sağladığını yadsımıyorum elbette. Hikayelendirme ve kurgulama yaparken senarist olmanın avantajını yaşadığımı düşünüyorum. Ancak roman yazmanın çok daha zor bir disipline sahip olmak gerektirdiğini söyleyebilirim. Örneğin, dönem filmi yazarken, sahnenin başına "sokak" deyip aksiyonu yazmaya devam edebilirim. Çekim sırasında nasıl bir sokak olduğunu sanat yönetmeninin veya yönetmenin tercihine bırakmak olasıdır. Oysa romanda o sokağı her şeyiyle anlatmam gerekir. Hayal ettiğiniz her şeyi yazmak zorundasınızdır romanda. Filmde ise hayallerinize en azından yönetmeni ortak etmeniz gerekir.
80'LER ZOR BİR DÖNEMDİ
- Romanın geçtiği dönem olan 80'ler sizin anlam dünyanızda ne ifade ediyor ve bu romana nasıl yansıdı?
- Yine üzerine çok cümle sarf edilecek bir
konu bu. 80 senesi, tabii hepimizin aklına
80 darbesi gelir, hepimizin hayatına
öyle ya da böyle etki eden bir
sene. 80'den önce doğanlar için
de sonra doğanlar için
de durum bu. Üstelik
birçoğumuzun
hayatına negatif
etki ettiği de bir
gerçek. 80'ler
benim ve ailem
için zor
yıllar demekti.
Çok üzerinde
durmaya gerek
duymuyorum.
Ama bir şeyi fark
ettim ki, özellikle
genç insanlarımızın
o döneme dair hiçbir fikri
yok. Romanı 1980 senesine
konumlandırarak
belki de
ilgilerini
çekebilirim
diye düşündüm. Belki araştırıp
öğrenmeye çalışırlar.
- Romanda Güzelce ve Artiz adlı kahramanlarınızın aşkına şahitlik ediyoruz… Zor bir aşk bu… Mücadele gerektiren bir aşk… Nasıl bir hikaye bu? Size nasıl doğan, nasıl çıkan bir hikaye?
- Hikayeyi oluştururken içerisinde bir
aşk olması gerektiğini biliyordum zaten.
Bu ülkede aşk zaten çok zor bir şey. Şahsen
de yaşadığım ya da tanık olduğum zor aşk
hikayeleri hep oldu. Klişe gibi gelecek ama,
Alevi-Sünni, Kürt-Türk arasındaki ilişkilerden
bahsediyorum. Yıkılamamış birçok tabu
halen mevcut maalesef. Fakat romanımda
böylesi bir klişeye girmek istemedim. Daha
zor bir şey arıyordum. Onu da Güzelce ve
Artiz üzerinde buldum. Gerisini okuyuculara
bırakalım.
SENARİSTİM, İLK FİLMİMİ 18 YAŞIMDA SEYRETTİM!
- Zor hayatlar aslında romanın temalarından en sağlam duranı… Hayatla mücadele bir yazar olarak sizin için ne ifade ediyor?
- Kendi hayatımdan çokça bahsetmeyi sevmiyorum ama bir memur maaşıyla dört kardeş büyütmüş bir aileden gelen biriyim. Hayatın zor olduğu bir yerde doğdum. 80 darbesinden sonra batıda ilden ile geçen bir hayatım oldu. Hep mücadelenin içerisinde bulunmak durumunda kaldım diyebilirim. Bunu kendi hayatımı dramatize etmek için söylemiyorum. Bu ülkede herkes benim gibi. Herkesin çok zor bir hayatı var ve mücadele içerisinde. Küçük bir şey daha söyleyerek sorunuzu cevaplamış olayım. Yedi sinema filmi olan bir senarist olarak; ilk sinema filmimi 18 yaşımda izlediğimi söylesem... Varın gerisini siz getirin.