Sosyal medyanın hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmesiyle birlikte, günümüz toplumunun iletişim biçimi ve kültürel pratiklerinde köklü bir değişim yaşandığını hissetmek mümkündür. Ancak hepimiz bu değişim ve dönüşümün içinde var olduğumuz, bir parçası olduğumuz için bir adım geriye atarak resmin bütününü görmekte çoğu zaman zorlanıyoruz. Geçtiğimiz günlerde Instagram sunucularının arızalanması ve birkaç saatliğine de olsa toplumun bu mecradan mahrum kalması üzerine verilen tepkiler toplumun sıkışmışlığı üzerine pek çok düşünceyi yeniden aklıma getirdi.
Instagram'ın geçici olarak ortadan kalkması, insanların gerçekliği simüle etmeye çalışırken yaşadıkları kısa bir "uyanış" anı olarak yorumlanabilir. Ancak bu gibi olaylara verilen yoğun tepkiler dijital iletişim araçlarının gücünü ve toplumsal bağlantıların dijital altyapıya ne kadar bağlı (ya da bağımlı) olduğunu göstermesi açısından da önem teşkil ediyor.
Günümüzde, herkesin hayatının bir parçası haline gelen sosyal medya platformları, bireylerin günlük yaşamlarını büyük ölçüde etkilemekte ve toplumun dinamiklerini derinden dönüştürmektedir. Ancak, bu dönüşümün yüzeyinde yatan karmaşıklığı anlamak için daha derinlere inmek gerekmektedir.
Bu noktada; geride bıraktığımız yüzyılın etkili Amerikan sosyologlarından Erving Goffman'nın bazı görüşlerine başvurabiliriz. Yazarın sosyal medya çağının neredeyse 50 yıl öncesinde yazdığı kitabı; "Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu" bugünün dijital araçlarıyla yorumlandığında bize farklı bakış açıları kazandırabilir. Yazar, bu eserinde günlük etkileşimlerin bir tiyatro oyunu gibi olduğunu ve bireylerin sürekli olarak bir "sahne performansı" sergilediğini ileri sürer. Sosyal medya, bu tiyatro oyununu dijital bir platforma taşımış ve herkesin kendi sahne performansını sergilemesine olanak tanımıştır. Ancak, bu performanslar genellikle gerçeklikten uzaklaşır ve sanal bir gerçeklik yaratır. İnsanlar, hayatlarının sadece belirli yönlerini göstererek bir tür idealize edilmiş benlik sunumu yaparlar. Bu durum, sosyal medyanın, bireylerin kendilerini nasıl algıladıkları ve topluma nasıl sunum yaptıkları konusunda derin etkileri olduğunu göstermektedir
Sosyal medya, bir gösteri toplumu için mükemmel bir platform sunar. İnsanlar, mükemmellikle dolu, sürekli bir güzellik ve başarı gösterisi içinde yarışırlar. Ancak, bu gösteri, insanların gerçeklikle bağlarını koparmalarına ve derin bir yalnızlık duygusuyla boğuşmalarına neden olabilir.
Buradan hareketle medya araçlarında içerikten ziyade, aracın kendisinin varlığının ve kullanımının başlı başına önemli olduğunu vurgulayan Marshall McLuhan'a da değinmek gerebilir. Ona göre, medya araçları, içeriklerini etkileyen bir ortam oluşturur ve bu ortam, insanların düşünme ve davranma biçimlerini bütüncül dönüştürür. Belki de Instagram yoksunluğu yaşayan bireyin durumunu da bu bakış açısıyla kavramak gerekir. İçerikten ziyade medyanın kendisine bir bağımlılık geliştirilmiştir. Sınırları aşan ve uzakları yakın eden sosyal medya, yazarın tabiriyle "küreselleşen bir köy" olarak nitelendirilebilecek bir iletişim ortamı sunar. Ancak, bu köyde, gerçeklik ve sanal gerçeklik arasındaki sınırlar giderek bulanıklaşır ve hiç şüphe yok ki günümüzde bireyler, sürekli olarak bu sanal köyün etkisinde yaşam sürmektedirler.
Bugün sosyal medya etkisindeki toplum yapısını ve bu toplum içinde bireyin durumunu anlayabilmek için pek çok farklı düşünürün analiz ve gözlemlerini sentezlemek mümkündür. Gelecekte, teknolojinin gelişimiyle birlikte, sosyal medyanın toplum üzerindeki etkileri daha da derinleşebilir. Bilgiye erişimin giderek kolaylaşmasıyla getirdiği sayısız avantajlardan istifade etme çabasıyla birlikte; medya okuryazarlığının ve eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmesi büyük önem taşıyor. Bu nedenle, bireyler olarak, teknolojiyi kontrol etmek yerine, teknolojinin bizi kontrol etmesine izin vermemek için bilinçli ve proaktif bir tutum benimsemeliyiz. Her konuda olduğu gibi "denge" sosyal medyada da insan ruhunu korumak için anahtar bir rol oynuyor.