Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YAVUZ DONAT

Yaşanmış koltuk hikâyeleri

Koltuk... Siyasi parti liderinin, babasının malı değildir. Kendisine miras yoluyla intikal etmemiştir.
Lider... Gerektiğinde koltuktan kalkmasını bilmelidir.
Bunun içindir ki... İngiliz İşçi Partisi Lideri Neil Kinnock, seçimde kaybedince koltuğu terk etmiştir... Tarih 1992.

***


İstifa erdemdir
Vojislav Kostunica... Sırp Demokrat Parti lideri idi.
Seçime gidildi.
Kostunica, sandıktan çıkmak için çok çalıştı... Kapı kapı dolaştı.
Ama... Seçimde başarılı olamadı... Kaybetti.
Ve... Anında istifa etti... 10 Mart 2014.

***


Çekilmeyi bilmek
Kanada... Quebecois Partisi Genel Başkanı'ydı.
Quebec Eyaleti'nde... Seviliyordu... Halkta karşılığı vardı.
Eyalet seçimlerini kazandı... Başbakan oldu.
Yıllar sonra... Kader... Seçim yenilgisiyle tanıştı.
Partisi... Kamuoyu... Ona, "Artık git" demedi.
Ama Pauline Marois... "Lider, gerektiği zaman çekilmelidir" dedi... Ve istifa... Yıl 2012.

***


Seçim garanti görünmez
Hindistan... Kongre Partisi Genel Başkanı Sonia Rahul Gandi, kendisine çok güveniyordu... Seçimi kazanacağına kesin inanıyordu.
Ama sandık bu... Kazanmanın garantisi yok.
Sonuç... Sonia Rahul Gandi... Hayal kırıklığına uğradı.
Sandıktan çıkamadı.
Ve hemen oturdu, istifasını yazdı... 19 Mayıs 2019.

***


İki kez kaybeden gider
Eamon Gilmore... İrlanda İşçi Partisi lideriydi.
Yerel seçim... Avrupa Parlamentosu seçimleri... Partisi, iki seçimi de kaybedince...
Eamon Gilmore... Pılını pırtısını topladı... İstifasını verdi... 26 Mayıs 2014.

***


İsmet Paşa bile bıraktı
Türkiye... CHP... Derin tarihten bir yaprak.
Ankara... Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu... CHP 5'inci Olağanüstü Kurultayı... Oradaydım.
Partinin içi kaynayan kazan... Fokur fokur... Ve kutuplaşma.
Bir yanda İsmet İnönü... Genel Başkan... Batı Cephesi Komutanı... İkinci Cumhurbaşkanı.
Bir yanda da genç, yıldızı parlayan Bülent Ecevit... Eski Genel Sekreter.
Ecevitçiler... Yeni bir yol tutturmuşlardı... Ortanın solu.
Delege ikiye bölünmüştü.
Ve oylama... Delege, İnönü'yü seviyor, sayıyor, alkışlıyor ama... Divan Başkanlığı, Parti Meclisi, tüzük değişikliği gündeme gelince, Ecevit'in istediği yönde oy veriyordu.
Sonuç:
Kongreye söz geçiremeyen İsmet İnönü, CHP Genel Başkanlığı'ndan istifa etti... Evine gitti... Çankaya Pembe Köşk.
Bülent Ecevit... Siyasetin yükselen yıldızı... Genel Başkan oldu. 6 Mayıs 1972.
Ertesi gün... Sabahın erken saati... İsmet İnönü, kurultay salonuna geldi... Tribünlerin önünde bir iskemleye oturdu.
Genel Başkan Ecevit... Salona daha sonra girdi.
İsmet Paşa... Ecevit'i görünce ayağa kalktı... Ceketinin düğmesini ilikledi... Başıyla selam verdi.
Bülent Bey... Hemen İnönü'ye doğru koştu... Ceketini ilikleyerek... Saygısını sundu... 7 Mayıs 1972.

***


Şaka gibi... Ama gerçek
Askeri darbe... 12 Eylül 1980... Ve bütün siyasi partiler kapatıldı.
Partilerin mal varlıkları Hazine'ye geçti... Anayasa gereği.
Arşivler... Tutanaklar... Kütüphanedeki kitaplar... Belgeler... Yazılı tarih...
İzmit'e... SEKA kâğıt fabrikasına gönderildi... Eritildi, yeniden kâğıt yapıldı.
Partilerin genel merkez binaları... Kamu kurumlarına tahsis edildi.
Darbenin eseri YÖK... Selanik Caddesi'ndeki Adalet Partisi Genel Merkezi'ne yerleşti.
Dördüncü kat... Darbeyle devrilen hükümetin Başbakanı, AP Genel Başkanı Süleyman Demirel'in odası... YÖK'ün ilk başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı'nın makamı oldu.
Ve... Asıl konumuz...
Bir süre sonra... Turgut Yılmaz Güven... Anadolu Ajansı'ndan emekli gazeteci... Süleyman Demirel'in Danışmanı... Bir kamyonetle YÖK'e geldi.
Doğruca Prof. Doğramacı'nın odasına çıktı:
"Sayın Hocam... Şu anda oturmakta olduğunuz makam koltuğu Süleyman Bey'in şahsına aittir... İşte faturası... Sayın Demirel, selamlarını yolladı... Koltuğunu istiyor... Almaya geldim."
Doğramacı Hoca, faturayı inceledi... Gerçekten koltuk Demirel'e aitti... "Sayın Demirel'e sevgi, saygı, muhabbetlerimi söyleyin" dedi... Yerinden kalktı.
Demirel'in koltuğu kamyonete yüklendi... İstikamet Güniz Sokak 31 Numara... Demirel'in evi... Alt kat... Çalışma salonu.
Yazımıza, "Koltuk liderin şahsi malı değildir" diye başladık... Fakat... İstisnaları da var... Demirel'in koltuğu.
Ama o Demirel'di... Altı defa gitti, yedi defa geldi... Ardından ver elini Cumhurbaşkanlığı Köşkü...
Parasını vererek aldığı, faturasını cüzdanında sakladığı koltuğu hep yanındaydı.

***


Erbakan'ın koltuğu
Unutmadan... Prof. Necmettin Erbakan'ın koltuğu da önemli... Onun da hikâyesi var.
Erbakan Hoca'nın ilk partisi... Milli Nizam Partisi... 26 Ocak 1970'te kuruldu.
20 Mayıs 1971... Anayasa Mahkemesi, Milli Nizam Partisi'ni kapattı... Partinin malı mülkü... Genel merkezi... Arşivi... Her şeyi Hazine'ye geçti.
Sonra... Prof. Erbakan, Milli Selamet Partisi'ni kurdu... 11 Ekim 1972.
Fakat... Hani ne derler? Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer... Daha önce partisi kapatılan Erbakan Hoca'nın, yeni partisi MSP'nin Çankaya Hoşdere Caddesi üzerindeki genel merkez binası... Eşyaları... Hoca'nın masası... Koltuğu partinin tüzel kişiliği üzerine kayıtlı değildi... Şahıslar adına faturalandırılmıştı.
12 Eylül 1980... Darbe... Diğer partilerin malları Hazine'ye geçerken... MSP Genel Merkezi'ne... Hoca'nın masasına, iskemlesine dokunulamadı.

***


Balık tutulmadan tava ateşe konmaz
Seçim kampanyası... Kemal Kılıçdaroğlu, Çanakkale'ye bir bakanlık verdi.
Balıkesir mitingi... Bir bakanlık da Balıkesir'e.
Ortada sandık yok... Seçim kazanılmamış... Bakanlıklar bölüşülmeye başlandı.
Hazine, CHP'ye... Ekonomi, İyi Parti'ye... Merkez Bankası, DEVA'ya... İçişleri, Zafer Partisi'ne...
Diyanet İşleri Başkanı... Büyükelçiler... Yüksek bürokrasi... İsimler havada uçuşmaya başladı.
Anadolu'da yaygın sözdür:
"Doğmamış çocuğa don biçilmez."
Ve... 28 Mayıs... Seçim... Sandıklar açıldı... Bakanlıklar... Makam araçları... Bürokratik kadrolar... Rüyalarda kaldı.
Akşam oldu... Hava karardı... Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şarkı söylemeye başladı:
"Duyanlara, duymayanlara..."
CHP'ye ise... Yıkılan hayaller... Abdullah Yüce'nin unutulmaz şarkısını mırıldanmak kaldı:
"Hiç mi gülmeyecek benim de yüzüm?"

***


Konuşarak olsaydı
Altılı Masa ortakları... Her ay, Halil İbrahim Sofrası'na oturanlar... Konuştular da konuştular.
Televizyon televizyon, meydan meydan dolaştılar.
Sabah akşam, bıkmadan usanmadan konuştular babam konuştular.
Hep aynı sözleri tekrarladılar... Sürekli Cumhurbaşkanı'nı eleştirdiler... Ayakları yere basan hiçbir vaatte bulunamadılar.
Galiba... Sadece konuşarak iktidara geleceklerini sandılar.
Ama... Şunu düşünemediler:
Sadece konuşarak bir yere varılsaydı ormanın kralı aslan değil, papağan olurdu.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA