Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERHAN AFYONCU

İstanbul’un su sıkıntısı hiç bitmedi

İstanbul, dünyanın en güzel şehri. En büyük eksiği ise içinden büyük bir nehrin geçmemesi. İstanbul, tarih boyunca hem bir su şehri hem de su sıkıntısının ciddi olarak yaşandığı bir şehir oldu

İstanbul'da su kavramı; mesireleri, kasırları, hasbahçeleri, doğal güzellikleri ve sanatı olduğu kadar her dönemde su sorununu da çağrıştırırdı. Günümüzde çoğu kurumuş olan dereler, ırmaklar, pınarlar, her biri bir başka özelliğe ve tada sahip ünlü kaynak suları, sanat eseri çeşmeler, fıskiyeler, sebiller İstanbul'da suyun bir yüzü ise su sıkıntısı da diğer yüzüydü.

İLK TESİSLER ROMA DÖNEMİNDE
Şehre düzenli su sağlamak için yapılan ilk tesisler Roma dönemine aittir. Valens (Bozdoğan) Kemeri'nin, İmparator Hadrianus döneminde (117-138) Trakya bölgesinden kanallar, kemerler, su tesisleri ile getirilen suların şehre ulaşım ve dağıtımı için yapıldığı tahmin edilmektedir. Roma döneminde ve erken Bizans döneminde şehrin su ihtiyacı asıl sarnıçlarla sağlanıyor, Valens Kemeri ve diğer tesisler, şehir dışından, özellikle de suyun bol olduğu Trakya kesiminden toplanan suların şehir içindeki sarnıçlara aktarılmasında kullanılıyordu. Bozdoğan Kemeri'nin yanında Romalılar döneminden günümüze kadar ulaşan bir başka su kemeri de Mazul Kemeri'dir.


Kemerburgaz Su Kemeri


Roma döneminden başlayarak, özellikle Bizans döneminde, şehrin su ihtiyacının giderilmesi açısından sarnıçlar büyük önem taşıyordu. Su, açık ve kapalı sarnıçlarda toplanıp buralardan şehre dağıtılıyordu. En önemli kapalı sarnıçlar, Yerebatan ve Binbirdirek'ti. Pınarlar, kuyular, ayazmalar, çeşmeler halkın su ihtiyacını sağladığı yerlerdi. Evlere kadar ulaşan bir su şebekesi söz konusu değildi. Roma döneminin su tesisleri Bizans döneminde tamir edilmiş, bu dönemde daha çok sarnıçlar yapılmıştı.
Valens döneminde (364-378) Belgrad Ormanı'nda bir bent inşa ettirilerek, Kâğıthane deresinin bazı kollarının suları da ızgaralarda ve havuzlarda toplanarak kemerlerle şehre nakledildi. Daha sonra Halkalı suları denen suların ve Kâğıthane Vadisi'ndeki, sonradan Kırkçeşme denilen suların şehre nakli için yapılan tesisler Bizans döneminde tamir edilip genişletildi.
II. Teodosios (408-450) ve Markianos (450-457) dönemlerinde Trakya kesiminde çeşitli su tesisleri yapılıp bunlar şehre su sağlamada kullanıldı. 7. ve 8. yüzyıllarda ise çeşitli hücumlar ve depremler sebebiyle bu su tesislerinin sur dışında kalan bölümleri tahrip olmuştu. 10. yüzyıldan sonra şehre su sağlayan sistem çökmeye başladı ve 1204'teki Latin istilasından sonra bu sistem tümüyle zarar gördü. Bunların yerine sarnıçlar devreye girdi.

HER TÜRLÜ FEDAKÂRLIK YAPILDI
Fatih, fetihten sonra şehre su getiren su yollarının tamiri işini ele alıp su sıkıntısının giderilmesi için araştırmalar yaptırttı. 15. yüzyılın ortalarında İstanbul'un su durumu hiç de parlak değildi. Bu yüzden yıkılmış su kemerleri, kaybolmuş su yolları bulunup tamir edildi. Şehre su getirilerek saraylara, hamamlara, mahallelere dağıtıldı. Bittikten sonra onarılan ve devreye giren su dağıtım ağları, Fatih ve Turunçlu su yollarıydı. Yine Fatih döneminde İstanbul'un kuzeybatısında Avasköy-Davutpaşa ve Çiços Çiftliği'nin çevrelediği alandaki zengin su kaynaklarından da şehre su getirilmeye başlandı.
Fatih'ten sonra da şehre su getirilmesine önem verildi. II. Bayezid ve Yavuz zamanlarında Halkalı su yollarına ekler yapıldı. Kanuni döneminde İstanbul nüfusunun hızla artması beraberinde büyük bir su sıkıntısını da getirdi. Önceki dönemlerden kalan su kanalları ve sarnıçlar ihtiyacı karşılayamaz hâle geldi. Üstüne üstlük 1563 yılındaki selde Moğlova Su Kemeri'nin yıkılması sıkıntıları bir kat daha artırdı. Şehir içindeki su kaynaklarının çoğu da kullanılamaz hale geldi. Bunun üzerine şehirde büyük bir su sıkıntısı başgösterdi. Temiz su karaborsaya düştü ve halk ancak kendisine yetebilecek kadar suyu, iki üç katı para ödeyerek alabildi.


Su terazisi


Kanuni,
devlet adamlarını da yanına alarak yıkılan su kemerlerini gezdi. Burada Hassa Mimarbaşı Sinan'a gerektiği kadar para harcayarak bu kemerlerin tamir edilmesini emretti. Bu toplantıdan sonra şehrin farklı bölgelerinde su kaynağı arayan görevliler, Kâğıthane'de daha önce Bizanslılar tarafından da kullanılmış olan bir kaynak buldular. Kâğıthane'deki bu suyu İstanbul'a getirme işi Hassa Mimarbaşı Sinan'a verildi. Kanuni, Kırkçeşme tesislerinin yapımına hız kesmeden devam ettirdi. Zamanına göre dev bir proje sayılabilecek olan Kırkçeşme tesisleri 7-9 yıl arasında bitirildi, böylece şehrin dönem dönem artan su sıkıntısına bir süre için çözüm bulundu.
Peçuylu İbrahim yaşanan sıkıntıyı, "Büyük hayır işlerinden biri de Kırkçeşme suyudur. Bu sular İstanbul'a akıtılmadan önce herkes bir yudum suya muhtaç olup büyük sıkıntı çekerlermiş. Bu hayratı yapmakla kazandığı sevap, herhalde padişahın iyilikleri yazılan defterlerin başlığı olur. Bunun için harcadığı para da mübarek camiinkinden pek az değildir" şeklinde tasvir eder.
Osmanlı döneminde su tesislerinin ve kente su sağlanabilmesinin önemi, Kanuni döneminden itibaren varlığı bilinen su nâzırlığı rütbesinden de anlaşılmaktadır. Mimarbaşılıktan önceki bir rütbe olarak görülen ve gerek Mimar Sinan gerekse Davud Ağa gibi mimarların bir dönem yüklendikleri su nâzırlığı şehrin su ihtiyacının karşılanması, su iletme ve dağıtma tesislerinin yapılmasıyla ilgili her türlü işi içeriyordu. O dönemlerde, şehirdeki kuyu, sarnıç yerel drenaj tesisleriyle birlikte şehrin su ihtiyacına cevap veriyordu. Halk, suyunu mahalle çeşmelerinden veya kendi kuyularından karşılardı. Evlerin içinde su tesisatı yoktu.



İstanbul su yolları.


VAKIF SULARI YAYGINLAŞTI

Osmanlı Devleti'nde, İslam dinine bağlı olarak su tesisleri yaptırıp vakfetmek büyük sevap sayıldığından su tesisleri vakıflar aracılığıyla da gelişmişti. Padişahların, devlet büyüklerinin, zenginlerin su vakıfları, çeşmeleri, sebilleri şehrin dört bir yanına dağılmıştır. Bir başka uygulama da mevcut su hatlarına, vatandaşların kendi buldukları, arsalarından, mülklerinden çıkan suları katmaları olmuştur. Bu sulara "katma" adı verilmiş; suyun katılması izne bağlanmış, bulunan suyun bir kısmının genel isale hatlarına, geri kalanın suyun sahibi isterse vakıf çeşmeye, isterse de kendi bağına, evine bağlanabilmesi esası getirilmiştir.
Kanuni döneminde yapılan büyük su tesisleri son derece gelişmişti ve büyük bölümü bugüne kadar gelebildi. İstanbul'un su ihtiyacının giderilmesinde önemli tesislerden biri olan bentlerin en eskisi Karanlık Bent, Belgrad Ormanı'nda Kâğıthane deresinin kollarından biri üzerine 1620'de yapıldı. Bunu 1723-1724'te yapılan Büyük Bent ve diğer bentler izledi. I. Mahmud döneminde Belgrad Ormanı'ndan Beyoğlu bölgesine su getirtildi. III. Selim, III. Mustafa ve II. Mahmud dönemlerinde de yeni su tesisleri kurulmuş, II. Abdülhamid ise Hamidiye su yolunu yaptırtmıştır.


Belgrad Ormanları'nda su bendi.

TERKOS GÖLÜ'NDEN SU GETİRTİLDİ

Tanzimat'tan sonra, 19. yüzyılın ortalarından itibaren İstanbul'da bazı kısmi imar hareketleri ve modern şehircilik anlayışının ilk belirtileri ortaya çıktığı zaman su tesislerinin yetersizliği görülmüş, bunun üzerine şehre 40 kilometre uzaklıkta bulunan Terkos Gölü'nden su getirilmesi düşünülmüştü. Bu çerçevede Terkos Su Şirketi kurulmuş, 1880'lerde Terkos Gölü'nde çeşitli arıtma tesisleri yapılmış ve bu tesisler şehrin su ihtiyacını karşılamaya başlamıştı. Cumhuriyet döneminde yabancı sermayeli Terkos Su Şirketi devlet tarafından satın alınıp 1933'ten itibaren İstanbul Sular İdaresi'ne bu konuda imtiyaz verildi.

FATİH DÖNEMİNDE YAPILAN ÇALIŞMALAR
II. Mehmed, İstanbul'un fethinden sonra şehri mamur bir yer hâline getirmek için ülkenin farklı yerlerinden insanları İstanbul'a göç ettirdi. Nüfusun çoğalması şehirde su sıkıntısını artırdı. Tursun Bey, "Tarih-i Ebu'l-Feth" isimli eserinde Fatih döneminde nüfusun çoğalmasıyla birlikte artan su ihtiyacını gidermek için yapılan çalışmaları özetle şöyle anlatır: "Çeşitli yiyecekler, sayısız gemi ile denizden ve arabalarla karadan büyük şehir ve köylerden akıp geldi. Padişah su sıkıntısının giderilmesi için araştırma yapılmasını emretti. Meğer İstanbul'un mamur olduğu dönemlerde altı yedi günlük yoldan su getirilmiş. Eski su yolları bulundu ki, dağların ciğerlerini delip getirmişler ve zemine muvazi derelerden taklar ve kemerler vasıtası ile bir nehir akıtmışlar. Ama bu eserler zamanla harap oldular. Padişah bunların imarı için bilgin mühendis ve ustalar getirip göçmüş takları ve kaybolmuş yolları tamir ile yeniletti. Bu arada yol üzerinde nice sular bulunup ana suya katılıp bir nehir gibi bütün yaylak suyunu getirip şehre akıttı... Suyu saraya, hamamlara ve mahallelere taksim etti..."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA