Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BASRİ YALÇIN

Batı’nın muhalefete desteği

Seçim yaklaştıkça Batı dünyasında Erdoğan karşıtı kampanya da hız kazandı. Washington Post, Wall Street falan derken kervana son olarak The Economist de katıldı. Yine kurgunun içinde diktatörlük, tek adamlık hikâyeleri havada uçuşuyor. Bunlara zaten alıştık. Batı dünyası, medyasından siyasetine kadar bir bütün halinde Erdoğan'dan kurtulmak istiyor.
Bunu dile getirdiğimizde muhalefetin en azından bazı unsurları rahatsız oluyor. Kiminin umurunda bile değil ama bazıları en azından itiraz ediyor. Batı'ya itiraz edermiş gibi yapıp durumu biz gibi dile getirenleri de haksızlıkla suçlayanlar var. Bunlar yarım ağızla da olsa "Erdoğan gitse bile biz varız ve biz de Türkiye'nin ulusal çıkarlarına sahip çıkarız" demeye getiriyorlar. Hayır çıkamazsınız. Sahip çıkmak isteseniz bile bunu beceremezsiniz.
Gerçi Türkiye'nin çıkarlarına sahip çıkmak istediğiniz konusunda ciddi ve haklı endişelerimiz var. Bu tür yuvarlak cümleler dışında somut meselelerde neye ve nasıl sahip çıkacağınızı hiç duymadık. Ama aksi örneklerle çok karşılaştık. Mesela Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz'u bildiğim kadarıyla hâlâ tiyatro olarak tarif ediyor ve PYD'yi de terör örgütü olarak görmediğini söylemişti.
Meral Akşener grup toplantısında Ukrayna Savaşı için "Derhal Batı tarafında konum almalıyız" demişti. Ali Babacan'ı anlatmaya bile lüzum görmüyorum. Belediye başkanlarından tutun da parti liderlerine kadar muhalefet ya Batı'nın iddialarını seslendiriyor ya da onlara yaranacak yeni fikirler icat etmeye çalışıyor. O nedenle kusura bakmayın, size inanmayanların birçok haklı gerekçesi var.
Hadi niyet okumayalım. Gerçekten hepsi yerli, milli ve iyi duygularla benzenmiş olsun. Yeterli mi? Asla. Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir. Asıl olan ne dediğiniz veya ne kadar iyi niyetli olduğunuz değil, neyi becerebildiğinizdir. Benim gördüğüm kadarıyla Türkiye'nin son yıllarda bağımsızlaşma ve büyük güç olma hedefini dile getiren birçok isim oldu. En baştaki örneklerden biri de rahmetli Erbakan'dır. Ömrü ağır sanayi hamlesini anlatmakla geçti. Ancak maalesef yapamadı. Yaptırmadılar. Yaptırmayanlarla mücadeleyi sonuca ulaştıramadı. Bir yumuşak darbeyle devirdiler. Ve devirenler, tanklarımızın modernizasyonunu İsrail'e verdiler. Özal da yapamadı. Ecevit de, Demirel de. Kaçı gerçekten çok istedi bilmem ama hiçbiri sonuna kadar gidemedi.
Öte yandan Erdoğan'ı da devirmeye kalktılar. Hem de defalarca. Darbeler, ayaklanmalar ve hukuk ihlalleriyle... Ama deviremediler. Erdoğan direndi ve başardı. İşte asıl kıymeti de buradan geliyor. Toplum, Erdoğan değerlendirmesi yaparken de büyük oranda bu noktadan bakıyor gibi. İrade, dirayet ve cesaret sanırım hepsinden önemli.
Masaya bakınca bunları göremiyoruz. Amerikalılar da görmüyor. Masayı zayıf ve beceriksiz gördüklerinden Türkiye'nin başına getirmek istiyorlar. Muhalefetin ne dediğinin, ne istediğinin bir anlamı yok. "Zayıf bir iktidarı nasıl olsa kontrol ederiz" diye düşünüyorlar. Asıl sorun da burada.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA