Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

Kültürel saldırı altındayız

Batı felsefesi kilise ve kutsal değerleriyle hep kavgalı olmuştur. Kilisenin ve kilise insanının kutsallaştırılması, insanın Yüce Allah'ın otoritesini paylaşma hamlesi Batı'daki seküler anlayışı toplumun içselleştirilmesine haklılık payı vermiştir. Akıl dışı dayatmaların ilahi bir formda sunulması, Batı insanını vahiyden salt ve yanılmaz zannedilen akla savurmuştur. Aradaki dengeyi kurmada zorlanmıştır da. Batı felsefesine bakarsanız yüzlerce felsefi ekolün, felsefenin alanının dışına çıkarak dinin ve vicdanın yerini almak için yüzlerce kuram geliştirdiklerine şahit oluruz. Sekülerizmin yükselmesinde ilahi sosa büründürülmüş akıl ve vicdan dışı dayatmalar çok etkili oldu. Değer algıları değişti. Ahiret kaçkını kişiler o kadar dünyevileşti ki kutsaldan kopuş sadece kiliseleri boşaltmadı, bir manada kendi kutsallarına haddini bildirme noktasına gelip saplandı.
Fikirleri o günkü kilise kabullerine aykırıdır diye ölünceye kadar ev hapsine zorlanan İtalyan Bilim Adamı Galileo'nun, "Her şeye rağmen dünya dönüyor" sözü yaşanan trajediyi iyi anlatıyor.
Batı'da görülen bu problemi, savrulmayı bizim coğrafyamızda birebir tatbik etmeye çalışan ve İslami vahyin bütün normlarını fütursuzca eleştiren, kıblesi karışık insanlar çıkmaya başladı. Bir kısmı Kuran'ın değişmeden bugüne kadar geldiğini unuturcasına Kuran üzerine polemiklere girişti. Kimi Kuran'ın tercümanı olan vahyin tebliğcisini sıradan bir insan gibi takdim etmeye gayret etti. Onlar için kitabı Allah'ın göndermiş olduğu önemsizdi sanki. Cennetten ve rahmetten kovulan iblis gibi utandırıcı bir kibirle inanç dünyamızı sorgular oldular. Bu türden kıblesi karışık anlayışlar asla ve ama asla İslam'ın kendi sıkıntılarından kaynaklanmış değildir. Yani onların dünyasını karartan sorular, sorunlar, problemler İslam'dan yansıyan sorunlar değildir. Kuran'a ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'e asırlardır bize gelen salim ve sahih İslam'a doğru bakan, orayı doğru bir okumayla anlamaya çalışan hiçbir fikir erbabında bu hezeyanlar görülmez. İmanı zayıf, Allah'a teslimiyeti sorunlu, kafası yüzlerce felsefi polemiklerle dolu, peygamber otoritesi yerine Hegel'in, Kant'ın veya başkasının otoritesini yeğleyen, manevi dünyası çökmüş, vahye inanmayı aklını kiraya verme olarak görecek kadar kibir çamuruna bulaşmış bir fikir adamından veya din anlayışından ne beklersiniz?
Bir akademisyen arkadaşımın hatırlattığı kompleks gibi. Siz Maverdi'nin ahlakla ilgili bir sözünü Jeremy Bentham'ın sözü gibi takdim ediniz. Batı etkisiyle sermest olan kişilerin nasıl dikkatle not aldığını görürsünüz. Bu sözün Maverdi'ye ait olduğunu söylerseniz bu ilgi hemen yerini hüsrana bırakır.
Kendi inancından, değerlerinden, faziletlerinden bu kadar yaban düşmüş ve hiçbir zaman yerli olmayan bu kadar karışık anlayış nereden ve nasıl coğrafyamızda otağ kurdu anlamak mümkün değildir.

Öze dönmek nasıl olacak
Gençlerimiz yapay problemlerle meşgul ediliyorlar. Sokaklarda hoşlanmadığımız görüntüler var. Kadına yönelik şiddet durmuyor. Küçük çocuk kayıplarıyla sarsılıyoruz. Birileri mutsuz olmamızı istiyor. Birileri sinir uçlarına dokunmamızı arzu ediyorlar. Birbirimizi sevmemiz birilerinin rahatını kaçırıyor. Kutsalın sorgulanması proje insanları sevindiriyor. Medya tartışmalarına bakın.
Küçük notlar ekleyelim bu tespitlere:
Eğitim: İnancımızı tarihimizi, kendimiz olmamızı, üretmeyi, okumayı, gelişmeyi çocuklara ilk basamaktan itibaren vermeliyiz. Biz bunu yapmazsak; internete nereden idare edildiği belli olmayan sosyal medya siteleri gerekli tahribatı yapacaktır. Hazırlıksız buldukları evlatlarımıza.
İlahiyat: Dini problem gibi sunan, insanlarımıza huzur ve uluhiyet saadeti vereceğine Kur'an ve hadislerden nasıl problem devşiririm, nasıl tanınırım, nasıl bozarım diye düşünen anlayıştan hızla uzaklaşmak lazım. İnsanlar din kavgası istemiyor. İnsanlar geçmişin büyük alimlerine saygı duymak istiyor. İnsanlar Kur'an ve sahih sünnet ölçüsünde mezhep imamlarına, tasavvuf büyüklerine, kadim İslam düşünürlerine olan samimi güvenine devam etmek istiyor. İnsanlar; İslam'ın kutsallarına, kabullerine, ruha huzur veren mesajlarına saldırılardan haz almıyor. Din adamları veya ilahiyatçılarının dine davet eden, sevdiren, ihlas, samimiyet, takva, yardımseverlik gibi duyguları tetikleyen manevi mimarlar olmalarını istiyor.
Büyük fedakarlıklarla örülmüş duvarların altına tahrip kalıplarını sokuşturan kişilerden milletimiz bıktı. Usandı. Ve dikkat edin bu türlerin tümünü tarihin karanlığına mahkum ettiler.

Ve biz inananlar
İşlerimizde, konuşmalarımızda, kazancımızda, hayatımızda sözlerimizde samimiyet en güçlü yanımızdı. Çünkü sefere çıktığımızda zaferi değil, samimiyeti ve ihlası hedef alan bir inancımız vardı.
Biz takva özünü yitirdik. Takva, her işte Allah'ın rızasını aramaktır. Biz şahsi emellerimiz ile ilahi hedefleri karıştırdık. Düne kadar elimizde olacağını hiç düşünmediğimiz bir çok nimet, güzellik bize verildi. Verildiği gibi bir gün de alınabilir.
Manevi hastalıklarımız tedavi olmalı. Namazla, zikirle, teheccütle, tevazu ile, günahlardan tövbe ile, ihlas ile, Allah'a tam bir teslimiyetle, Hz. Peygamber (s.a.v.)'i yol önderi olarak seçmekle kendimizi tedavi edebiliriz.

***

Kadına şiddet uygulayan ahirette cezalandırılacak mı?

Peygamberimiz (s.a.v.) kadınlarına el kaldıran erkekleri şer insanlar olarak görmüştür. En hayırlılarınız hanımlarına iyi davranandır. Sizlerden birisi kadınını dövmekten utanmaz mı? Gündüz hanımını döver gece ise utanmadan yanına gidersiniz gibi sözlerle kadına şiddeti eleştirmiştir.
Kadınların hakları İslam hukukunda özel bir statü ile korunmuştur. Kadına iftira atan kişilere son derece caydırıcı cezalar uygulamıştır. Bizim örfümüzde de kadına el kaldırmak acizlik olarak nitelendirilmiştir.
Bize göre kadına kalkan el Kabe'ye uzanmış el gibidir. Çünkü kadın ve erkek birbirlerini tamamlayan hayatın eşit sahipleridir. Erkeksiz veya kadınsız bir hayat sağlıksız bir hayattır.
Her kadına anneniz, kardeşiniz kızınız gibi bakmak zorundasınız. Kadına şiddet uygulayanlar ahirette zalimler olarak çağırılacaklardır.
Boşanmalar için ne dersiniz?
Evlilik nasıl hayatın bir gerçeği ise boşanma da öyledir. Ancak boşanmayı haklı kılacak sebepler olmalıdır. Ufak tefek problemleri büyütüp boşanma yoluna girmek hoş görülmemiştir. Ani reflekslerle, kızgınlıkla etki altında kalarak boşanmaya yeltenmek zulüm olarak nitelendirilmiştir. Kur'an-ı Kerim erkeğin boşanma (talak) yetkisini kullanırken zalim olarak nitelenmemesi için ölçülü hareket etmesini emreder ve bu kararın ertelenmesini sağlamaya çalışır. Peygamberimiz (s.a.v.) haksızca bir boşanmanın göğü sarstığını duyurur. Boşanma esnasında şahitlik (talak 2) şartını hatırlatan Kur'an-ı Kerim işi tabir caizse yokuşa sürmek ister. Kısacası din, boşanmayı hoş görmez ve aileyi yıkmayı onaylamaz.
Ancak evlilikte saygı ve güven kalmamışsa, karı-koca beraberliği artık bir eziyet, kin, nefret gibi hallere bürünmüşse bu durumda boşanma yolu seçilebilir.
En son not olarak şunu ekleyelim: Boşanma sırasında şahit bulundurulmazsa -bu tür bir boşanma ilahi maksada uygun değilse de- yine de boşanma gerçekleşir.
Allah katında en hoşlanılmayan helal boşanmadır. Hz. Peygamber (s.a.v.) zevk için boşanmayı sert dille eleştirmiştir.
Nişanı bozmak haram mı?
Öncelikle şunu ifade etmek lazım: Nişan nikah değildir. Evlilik değildir. Belki evliliğe bir giriştir. Nişan hukuki bir sonuç doğurmasa da manevi yönden önemli bir karardır. Elbette ki nişanın sağlıklı devam etmesi ve evlilikle sonuçlanması arzu edilir. Nişan ve söz iki tarafın nikah akdinde buluşmalarından önce doğru karar vermeleri için son fırsattır.
Nişanı hiçbir haklı gerekçe yokken bozmaktan kaçınmak lazım. Ancak yapılan nişanın evlilikle sonuçlanmayacağını gören tarafların bu nişana devam etmeleri sakıncalıdır. Hatanın neresinden dönülse bu kardır.
Nişan bir tanışma dönemidir. Hem nişanlıların ve hem de ailelerin birbirini tanıma sürecidir. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir kadına talip olan kişiye ona bak. Birbirinize bakın. Zira bu bakışma ve tanışma aranızdaki muhabbeti - beğeniyi- çoğaltır buyurur. Hz. Ömer kızlarınızı güzel insanlarla evlendirin çünkü erkeğin hoşuna giden şey - yani seveceği ve mutlu olacağı eş tercih etme- kadının da hoşuna gider.
Nişanın bozulması halinde, eşyaların karşılıklı olarak iade edilmesi ve helalleşilmesi uygun olur.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA