Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

Sinsi düşman: Nifak

Dünyada bir hayat yaşarsınız. Kendinize göre temiz, duru, doğru, adilane ve hakkaniyet taşıyan bir hayattır. Siz bunlardan ve kendinizden eminsiniz. Belki etrafınız da sizi böyle bilirler. Ama önemli olan Yüce Yaratıcının sizi nasıl gördüğüdür. Sizi dürüst ve kamil görüyor mu? Bunun cevabını hepimiz ahirette göreceğiz. Nice sadık olan orada yalancı çıkacak, nice kötü düşkün sanılan orada aziz sayılacak. Zira nice insanımız, hele de günümüz insanı karşısındakini, vahyin, vicdan ve aklın gereğine göre değil nefsine göre yorumladılar. Belki menfaatine, belki mahallesine, belki hemşerisi olmasına göre değerlendiriyor. Böyle bakanın hiç görmeyenden hiçbir farkı yoktur.

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Eskiler en çok "münafık" sayılmaktan korkarlardı. Zira insanı en aşağı dereceye götüren nifak insan damarlarında dolaşan kan gibi sessiz, aldatıcı ve sinsice yürür. Çoğu kez farkına bile varamazsınız.
Bu nifakın iki türü çok belirgindir. Biri; Müslüman olup da kendisinde münafıklık görülen münafık türü. Diğeri de Müslüman olmadığı halde Müslüman görünenin münafıklığı. Müslüman olmadığı halde diye ifade ettiğim zahiren -görünüşte- Müslüman ama imanında binlerce tereddüt, itiraz, sorgu, sual, hazımsızlık, Kur'an'ı ve Hz. Resulullah'ı sorgulayan Müslüman türüdür. Kastettiğim bu. Gayri müslim değil yani. Müslüman. Ama imanında, teslimiyetinde, Kur'an'a ve elçiye bakışında nefsi, imanın önünde seyreder.

Hz. Ömer'in korkusu: Münafık mıyım?
Hz. Huzeyfe Medine'deki Müslüman görünümündeki münafıkları iyi biliyordu. Hz. Resulullah (s.a.v.) bu sırrı Hz. Huzeyfe'ye fısıldamıştı. Hz. Ömer mescide bir cenaze geldiğinde Hz. Huzeyfe'yi takip ederdi. Hz. Huzeyfe cenazeye ilgisiz mi, ilgili mi diye. Ve bir gün Medine'nin -müminlerin emiri- halifesi sordu Huzeyfe'ye; Hz. Peygamber benim adımı da münafıklardan saydı mı diye? Hz. Huzeyfe listeyi söylemiyor ama Hz. Ömer'e şu kadarını söylüyor: Sen onlardan değilsin Ömer! Koca Ömer; münafık mıyım diye tereddüt ediyor. Biz ise neredeyse kendimizi Allah'ın has kulları sayıyoruz.

Sahabenin münafıklık korkusu
Hasanı Basri şöyle der: Birçok sahabe ile karşılaştım. Hepsi çok sıkı mümin olmalarına rağmen münafık sayılmaktan korkuyorlardı.
Bütün bunlar, bu itiraflar bu insanların imanlarından tereddüt etmelerinden kaynaklanmıyordu. Veya dini hayatı yaşamıyor da değillerdi. Bütün bu sözlerin sebebi şuydu: Acaba Allah (c.c.) bizi kabul edecek mi? Acaba Allah samimiyetimizi onaylayacak mı? Acaba Allah bize kamil mümin gibi davranacak mı? Durup düşünme zamanıdır. Durup kendimize hesap sorma zamanıdır. Bu korku yani havf ve reca; korku ve ümit arasında yaşamaları imanlarının samimiyetinden kaynaklanmıştır. Onun için Hz. Ömer, yarın mahşer terazisinde, terazinin iki kefesi yani günahlarım ve sevaplarım eşitse ben kendimi kazançlı sayacağım diyordu. Kendilerini cennete layık görmüyorlardı. Biz ise cehennemi kendimize haylice uzak sayıyoruz.

***


Kur'an'da yaratılış ve Prof. Dr. Keith L. Moore (1925-2019)
Prof. Moore Kanada Toronto Üniversitesi Cerrahi Fakültesi Anatomi Bölümünden emekli olmuş Amerikan Klinik Anatomi Derneği kurucu üyesi Embriyoloji Uzmanı bir akademisyen. Klinik anatomiye ait iki eseri Türkçeye de tercüme edilmiştir.
Müminun suresi 12-14. ayetlerini dinleyen bu ilim adamı şöyle diyor:
'İnsanın yaratılışından bahseden ayet ve hadisleri dinlemekten mutluyum. Bu sözler Muhammed'in kesin olarak Allah tarafından vazifeli olduğunu gösteriyor. Zira ayetlerde bahsedilen bu gerçekler yeni keşfedildi. Ondört asır önce bunların bilinme şansı yoktu. Bu gösteriyor ki Muhammed Allah'ın elçisidir. (Kur'an'da ilmi mucizeler, Prof. Abdülkerim Zindani, tr. Resul Tosun, Kayıhan, sh. 16-17)
Prof. Moore şöyle devam ediyor:
Kur'an ve hadislerin açıklamaları müsbet ilimle doğrulanıyor. Embriyoloji üzerine mikroskobun 17. yüzyılda keşfedilmesiyle insan hücresindeki embriyolojik safhalar belirlenmeye başladı. Birkaç yıl Kur'an ve hadislerdeki insan embriyolojik gelişmesini inceledim. Kur'an ve ilmi hakikatler arasındaki uyum beni hayrette bıraktı.

Nutfe, alaka, mudga ve yaratılış
Yaratılış üzerine Kur'an-ı Kerim ve hadislerde haylice açıklamalar var. Biz burada sadece bir örnek olsun diye Prof. Moore'yi Kur'an ve Hadisleri incelemeye sevk eden Müminun suresinin 12-14. ayetlerinin mealini vereceğiz.
Bu vesileyle İslam, bilim, teknoloji, müsbet ilim ve yakın zamanlardaki bilimsel tespitler arasında bir zıtlık varmış gibi algı oluşturmaya çalışan hastalıklı anlayışlara da bir hatırlatmada bulunmak isterim. Yaratan yaratır, akıl verir, imkan verir, keşfet der, çalış der ve beni bil der. Yaratılmış olan da hayat sermayesini Rabbinin prensipleri doğrultusunda insanlık için gayretle doldurur. Vahiyle vahyedilen insan çatışmaz. İlahi vahiy yol gösterir, temel kaideler koyar ve insana çalış, çabala, keşfet, bul, hizmet et der. İnsan da çalışır. Çabalar. Son hastalıkla uğraştığı gibi. Daha keşfedilecek milyarlarca bilinmeyenin var olduğu bu evrende Yüce Allah'ı, Yüce Yaratanı bilmekten daha güzel ne olabilir ki.
Şimdi ayete geçelim:
Yemin olsun ki biz insanı süzülmüş toprağın özünden- süzülmüş özlü balçıktan yarattık. Sonra onu nutfe (damla, meni, zigot, sperm) halinde koruyucu bir karargah olan rahme yerleştirdik.
Sonra nutfeyi, alaka (anne rahmine asılı) kan pıhtısı haline getirdik. Kan pıhtısını mudga (bir çiğnem et) yaptık.
Bir çiğnemlik ette kemik yarattık. Kemiklere kıkırdak, kıkırdaklara da et giydirdik. Sonra da ondan apayrı bir yaratılışla bir varlık yaptık. Şekil verenlerin en güzeli olan Allah ne yücedir.

Anne rahminde asılı olan cenin
Prof. Moore Kur'an'ın kullandığı alakayı (anne rahmine asılı kan pıhtısını) örneklerle anlattı. Ve Kur'an'ın isimlendirmede ne kadar isabet ettiğini konferansında detaylandırdı.
Bütün bunları Hz. Muhammed (s.a.v.)'e kim öğretti? Elbette ki Yüce Allah'ın emirlerini ileten Cebrail'den öğrendi bütün bunları. Kendinden değil.
Prof. Moore ayette geçen mudgayı (bir çiğnemlik et parçasını) göstermek için de bir miktar katı madde getirip ağzında çiğneyip mudga olan ceninin yanına koyuyor. Ve ne kadar benzer olduklarına dikkat çekiyor. Bütün bunları Kanada TV'sinde de aktarıyor.

İsa ve Muhammed aynı okuldan!
Prof. Moore, "Kur'an'ın bu gerçekleri yeni keşiflerden asırlar öncedir" deyince soruluyor: Siz Kur'an'ın Allah'ın sözü olduğuna inanıyor musunuz?
- Moore, Kur'an'ın Allah'ın sözü olduğunu kabul etmekte zorluk çekmedim cevabını veriyor.
- Peki hem İsa'ya ve hem Muhammed'e mi inanıyorsun diye sorulunca cevabı şu oluyor: Ben ikisinin de aynı okuldan (vahiyden) olduklarına inanıyorum!
Kur'an'a ve İslam'a yabancı olan ilim adamı, gerçeği görünce iman ediyor veya en azından takdir ediyor. İtiraf ediyor. Bizdeki bazı bağnazlar meleklerin gökten indirdiğini gözleriyle görseler inatla inkara devam edecekler. Nasip meselesi.

BİR AYET
"Size farkına varmadan ansızın azap gelmeden önce, Rabbiniz tarafından size indirilen en güzel kelam Kur'an'a uyun." (Zümer, 55)

BİR HADİS
Herhangi bir konuda yemin ettiğinde, aksini yapmayı daha hayırlı görürsen, hayırlı olanı yap ve bozduğun yeminine kefaret öde. (Buhari, Müslim)

DİNİ YANLIŞ İDRAK ETMEK
Büyük alim Hasan-ı Basri'ye dediler ki: Falanca adam ben tatlı yemem. Çünkü böyle değerli bir yiyeceğin şükrünü yerine getiremem, diyor. Ne dersiniz. Bu takva mıdır? Hasan-ı Basri şöyle cevap verir: Bu adam akılsız birine benziyor. Bu adam hiç soğuk su içmez mi? O soğuk suyun şükrünü nasıl yerine getirecek.

***

ÜFÜRÜKÇÜLÜK VE DUA ETMEK AYNI MI?
Bu ikisi çok farklı şeylerdir. Biri yani dua, kişinin Yüce Allah'tan istemesi ve derdini O'na açmasıdır. Diğeri ise gizemli kelimeler ve cümlelerle sihirle karışıp bir form içinde insanları kandırmaktır.
Dua için şunu söyleyebiliriz: Kişinin Yüce Allah'tan şifa umarak hem kendisi hem de hasta için Kur'an ve sahih hadislerden bize bildirilmiş dualarla dilekte bulunmasıdır. Kur'an veya hadislerde bunu beceremiyorsa; gönlüne ve diline gelen dualarla da bu boşluğu doldurmaya çabalar. Bir Müslüman'ın bir Müslüman'a şifa niyetiyle dua etmesinde hiçbir sakınca yoktur. Efendimiz bunu torunlarına da yapmıştır.
Üfürükçülük ise; başkasına zarar vermek, kandırmak, sihre benzer şeyler yapmak, dua esnasında değişik malzemeleri tütsülemek gibi işler yapmaktır. Ki bunun bildiğimiz safiyane dua ile hiçbir ilgisi yoktur. Kaçınmak lazımdır.
Türbeden dilekte bulunabilir miyim?
Türbeden dilekte bulunmak haramdır. Müslüman ancak Yüce Allah'tan ister. Veren Allah'tır. Zira Müslüman türbeye dua eder. Yani türbedekinin bağışlanmasını, makamının yükseltilmesini isteyebilir. Bu Müslüman'ın Müslüman'a duasıdır. Kendisi için de af dileyebilir. Bir de; Allah'ım bu kabrin sahibi senin katında muhterem ise onun da bereketini bizden mahrum etme diyebilir.
Ruh hakkında bize bilgi verebilir misiniz?
Kur'an-ı Kerim ruh hakkında bize az bilgi verildiğini apaçık bildiriyor. (İsra, 85) Az bilginin verildiği bir hususu detaylandırmaya çalışmak gibi bir görevimiz olmaz. Böyle bir sorumluluğumuz da yok. Zira ruh meselesi ne kadar uğraşılsa gizemini kaybetmeyecek bir özelliğe sahiptir. İnsanlar bu hususta bilgilendirilseler gereksiz ve faydasız tartışmalara gireceklerdir. Din ise, ihtiyaç olmadıkça bu şekilde insanın pratik hayatına faydası olmayan şeylerle mümini meşgul etmek istemez.
Müslümanın hakkına el uzatanın cezası ne olur.
Bu iki kişi teraziye ve hesaba çekilirler. Hakkı gasp eden kişiden iyilikler alınıp alacaklıya verilir. Bunlar yetmezse, alacaklının günahları bu gaspçıya yükletilir. Bu iş böyle devam eder. Bu nedenle bu tür hak ve hukuklar dünyada sulh ile çözülmelidir. Böylece ahirete kişi borçlu gelmemiş olur.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA