Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HİLAL KAPLAN

Türkiye’nin Avrupa bezginliği

Geçtiğimiz günlerde İsveç Dışişleri Bakanı Anne Linde'nin Türkiye'yi ziyareti sırasında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile katıldıkları basın toplantısındaki gergin anlar Brüksel'in Ankara üzerindeki yumuşak gücünü nasıl kaybettiğinin cisimleşmiş haliydi.

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Linde, Türk birliklerinin Suriye'nin kuzeyinden çekilmesine ilişkin "AB'nin konu hakkındaki güçlü pozisyonu sürüyor. Türkiye'yi çekilmesi konusunda ihtar ediyoruz" dedi. Çavuşoğlu şöyle itiraz etti:
"Biz her toplantıda, Soçi toplantılarında, Astana formatı toplantılarında, Cenevre'de, ortaya çıkan tüm İdlib'le ilgili metinlerde bir şeyi vurguluyoruz: Suriye'nin toprak bütünlüğü. Biz Suriye'yi bölmek istemiyoruz ama siz Suriye'yi bölmek isteyen PKK'lılara destek olmak için Türkiye'ye çekil diyorsunuz. İdlib'den de çekil diyor musunuz Türkiye'ye veya DEAŞ'tan temizlediğimiz bölgelerden çekil diyor musunuz?Hayır. Neden? Çünkü İdlib'den çekilsek 3 milyon mülteci daha Türkiye'ye gelecek; oradan da AB ülkelerine gidecek."
İlerleyen dakikalarda Çavuşoğlu, Linde'nin Doğu Akdeniz konusunda AB'nin koşulsuz Yunanistan'ı destekleyen, Türkiye'ye kulak tıkayan dayanışmasının da bir kör nokta olduğunu söyleyerek sözünü esirgemedi.
Toplantının bütününe hâkim olan duygu, Brüksel kapısında 57 yıldır bekleyen, AK Parti'nin iktidara gelmesinden bu yana onlarca reformun yanı sıra Kıbrıs'ta Annan Planı'nı desteklemek dahil elinden geleni yapan Türkiye'nin elinde kalanın koca bir hiç olmasının yarattığı bezginlikti. Buna darbeden ancak iki hafta sonra Ankara'ya temsilci yollayabilen, insan hakları denince sadece PKK ve FETÖ gibi terör örgütü sempatizanlarını umursayan, Türkiye'ye karşı ısrarla üstenci bir üslup benimseyen AB bürokrasisini de ekleyince ortaya parlak bir tablonun çıkmadığı açık.
En son Reuters'a konuşan AB temsilcisi, Türkiye'ye karşı "havuçsopa yaklaşımı"nın işe yaramadığını belirtmiş. Oysa ortada sadece yaptırımlar ve ambargolardan ibaret bir sopa var. Avrupa'nın mülteci yükünü çeken, Suriye'den gelen terörle mücadelede yalnız bırakılmış, hem Suriye'de hem de Libya'da Rusya ile karşı karşıya gelmiş olmasına rağmen ne NATO'dan ne de AB'den destek görmüş, aksine zarar görmüş bir Türkiye var. Ayrıca AB üyesi olduğu için Yunanistan'a açık çek veren ve Akdeniz'e en uzun kıyıya sahip olmasına rağmen Doğu Akdeniz'de enerji arayışına girmesi suçmuş gibi yansıtılan bir Türkiye var.
AB'nin havuç olarak gösterdikleri ise zaten kendilerinin askıya aldığı Gümrük Birliği Anlaşması'nı güncelleme, 2016'dan beri söz verdikleri vize serbestisi ve elbette artık alınmayacağımızı bilsek de AB üyelik fasıllarının tekrar açılması. Fakat AB bu noktaların hiçbirinde adım atmadığı gibi Yunanistan'a da istikşafi görüşmeler için Türkiye'ye gelmeye baskı yapmıyor. Fakat ne zaman ki Türkiye oyalama politikasından yılıp Oruç Reis sismik araştırma gemisini tekrar kıta sahanlığı içinde araştırma yapmaya gönderiyor, işte o zaman kriz çıkıyor.
Şayet AB'nin Türkiye üzerindeki yumuşak gücünü nasıl kaybettiğini hâlâ anlamamış olan varsa, yukarıdaki maddelerin herhangi birinden başlayabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA