Türkiye'nin zorlu demokrasi tarihinde, her şeye rağmen başardığı iş "seçimlerdir!" Zaten demokrasi de seçimle iş başına gelinen sistemin adı olduğu kadar seçimle iş başından ayrılmayı da içeren sistemin adıdır. Yani, kazanmak kadar kaybetmek de vardır. Tıpkı Cumhurbaşkanımızın işaret ettiği gibi önemli olan milletin gönlüne girmektir.
Hata da kusur da millette değildir.
Demokratik hukuk devletinde ise kurallar, izlenecek yöntem önceden bellidir ve hak arama yolları herkese açıktır.
Tam da bu nedenle anayasal sistem, seçimlerin gözetim ve denetimi için Yüksek Seçim Kurulu'nu kurmuş, nihai karar mercii olarak tanımlamıştır.
Seçimlerde, bilhassa başa baş sonuçlanan il ve ilçelerde sandık sonuçlarına itiraz bir haktır. Bir hakkın kullanımına "itiraz edilmesi!" makul karşılanamaz.
"Bugün, İstanbul üzerinden koparılan fırtına, esasen kamuoyu yönetimi ile ele geçirilen psikolojik üstünlüğün hukuki bağlamından koparılması stratejisidir." Oysa, AK Parti'nin, ilçe seçim kurullarından başlattığı itirazlara, itiraz eden CHP yöneticileri de olağan yolların izlendiğinin bilincindedir.
Kaldı ki itirazların ne tür netice verdiğine ilişkin örnekler yakın siyasi tarihimizde mevcuttur. Örneğin, 2014 yılında gerek İstanbul'da gerekse Ankara'da, seçimi kaybeden CHP bütün sandıklara itiraz etmiştir. Veya 2004 yılında Sinop Belediye Başkanlığı, itiraz üzerine CHP'den AK Parti'ye geçerken, 2014 yılında da Yalova Belediye Başkanlığı, yeniden sayım sonucu AK Parti'den CHP'ye geçmiştir. O veya bu parti arasında belediye yönetimi değişti diye kıyamet de kopmamıştır.