Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NURULLAH GÜR

Zorlu geçen 2020’li yıllar

Ekonomik sorunların baş ağrıtmadığı, can sıkmadığı tek bir ülke bile yok. Dünya şu anda bir geçiş döneminde. Bu yolda kararlı ve sabırlı tutum sergileyen ülkeler, rekabet mücadelesi için daha avantajlı duruma geçebilirler

2020'li yıllar tüm dünya için zor geçiyor. Özellikle de ekonomik anlamda... Dünya, 2020'li yıllara koronavirüs salgını ile başladı. Salgının, küresel ekonomiye uzun vadeli maliyetinin en az 12.5 trilyon dolar olduğu tahmin ediliyor. Salgının hemen ardından Rusya-Ukrayna savaşı patlak verdi. Bu iki büyük şok, küresel enflasyonun çift haneli rakamlara sıçramasına neden oldu. Akabinde faiz oranları son 30 yılın en yüksek seviyelerine çıktı. Tüm bu olumsuz gelişmeler, küresel ekonomiyi yıprattı. Ekonomik sorunların baş ağrıtmadığı, can sıkmadığı tek bir ülke bile yok. Buna paralel olarak, yakın gelecek için cezbedici bir ekonomik hikâye ortaya koyabilen ülke sayısı da oldukça az.



Küresel ekonomi, bir taraftan da iki kulvarda büyük dönüşüm sancıları yaşıyor. Bir tarafta yapay zeka ve otonom robot gibi akıllı otomasyon teknolojileri önderliğinde yükselen bir teknolojik dalga var. Diğer tarafta da dünya, iklim değişikliğini yavaşlatmak için yeşil dönüşümü gerçekleştirmeye çalışıyor. Ekonomilerin bir anda böylesi geniş kapsamlı dönüşümlere uyum sağlaması kolay değil. Bu dönüşümler, uzun vadede küresel ekonomiye katkı sağlayabilecek fırsatlar barındırıyor. Ama çok fazla belirsizlik ve maliyetin olduğu da bir gerçek.



Böylesi konjontürel ve yapısal meselelerin eş zamanlı olarak gerçekleşmesi, ekonomik büyüme üzerinde baskı oluşturuyor. Dünya Bankası'nın tahminlerine göre, küresel ekonomi 2020-2024 yıllarını kapsayan beş yıllık döneminde son 30 yılın en kötü performansını sergilemeye doğru ilerliyor. Enflasyonla mücadelede kesin sonuç alınmadan, faizler ve jeopolitik riskler düşmeden ve yukarıda bahsi geçen yapısal dönüşümlerde kayda değer ilerleme kaydetmeden, küresel ekonominin potansiyel trendine yaklaşması zor görünüyor.



Dünya şu anda bir geçiş döneminde. Bu geçiş, önümüzdeki birkaç yıl daha devam edecek. Ülkelerin 2024 ve 2025 yıllarını makroekonomik istikrarı tesis etme, jeopolitik risklere karşı ekonominin direncini artırma ve teknolojik kapasite geliştirmeye ayırmaları, daha etkin bir strateji olacaktır. Bu yolda kararlı ve sabırlı tutum sergileyen ülkeler, 2020'li yılların ikinci yarısında küresel rekabet mücadelesi için daha avantajlı duruma geçebilirler.



TÜRKİYE EKONOMİSİNE DÖNÜK BEKLENTİLER
Dünya Bankası'nın açıkladığı yılın ilk görünüm raporunda, küresel ekonominin bu yıl yüzde 2.4 oranında büyüyeceği öngörülüyor. Washington merkezli kurumun Türkiye ekonomisine yönelik büyüme beklentisi ise yüzde 3.1 seviyesinde. Haziran 2023'te açıkladığı görünüm raporundaki tabloya kıyasla, Türkiye için 2024 büyüme tahmini 1.2 puan aşağıya revize edilmiş. Aşağı yönlü bu revizyon, para politikası duruşundaki değişimle ilintili. Politika faizi yüzde 8.5'ten yüzde 42.5'e yükseldi. Ocak toplantısında büyük ihtimal yüzde 45'e gelecek. Ticari kredilerde faiz oranı yüzde 53'ü aştı.
Her ne kadar bazı iktisatçılar, bu sıkılaşmayı yeterli görmeseler de faiz oranlarındaki artışın iktisadi aktiviteyi yavaşlattığı ortada. Sanayi üretimi beş aydır daralıyor. İmalat sanayi PMI rakamları ise son altı aydır eşik değerinin altında. İşsizlik oranı tek haneli rakamlarda kalmayı sürdürse de istihdamdaki artış durdu. Para politikasının daraltıcı etkisi önümüzdeki aylarda kendini daha da hissettirecek. Yaz ortası veya sonbahar başına kadar da bu daraltıcı etkinin sürmesi kuvvetle muhtemel. Enflasyon ve sermaye akımlarına yönelik gelişmeler Merkez Bankası'nın beklentilerine paralel hareket ederse, yılın son çeyreği büyüme açısından daha rahat bir ortam sunabilir. Enflasyon beklentileri çıpalanana kadar kontrollü hareket etmek gerekiyor.



SANAYİ POLİTİKALARININ YÜKSELİŞİ
Birçok ülke, geleceğin sektörleri için rekabet avantajı elde etmek, vatandaşlarına daha fazla iş imkânı sunmak ve arz güvenliğini sağlamak için sanayi politikalarına yöneliyor. Bundan 10 yıl öncesine kadar ana akım iktisatçılar, sanayi politikalarını günah gibi görüyorlardı. Ama küresel finans krizinin ardından 2010'lu yıllarla birlikte sanayi politikalarına yaklaşım tamamen değişti. Ticaret savaşları ve salgın gibi gelişmeler, sanayi politikalarına ilgiyi katladı. Dünya genelinde uygulanan sanayi politikalarının sayısı, 2010'dan bu yana yaklaşık 45 kat arttı. Kamunun ekonomiye müdahalelerine oldukça mesafeli yaklaşan IMF bile, sanayi politikalarına yönelik veriler tutmaya ve raporlar yayınlamaya başladı. Büyümek bu kadar zorlaşmışken, küresel rekabet bu derece kızışmışken ve yapısal dönüşümler bu denli zorunlu hale gelmişken sanayi politikalarının yükselmesi şaşırtıcı bir gelişme değil.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA