Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Lodosçuyum ezelden

Lodos, kusura bakmayın ama benim sevdiğim havadır. Her fırtına gibi maddi manevi kayıplar içimizi acıtır ancak İstanbul, lodosuyla anılır. Hava ısınır, fakir fukara soba yakmaz, eh biraz sersemlik yapar ama, o da belki insanın eşrefine, "Ben harbiden kimim, ne acayip hallerdeyim?" ayılması durumu sağlayabilir...
Bu şehir öyle bir deniz şehridir ki arada bir celal yumruğunu sallar. Öyledir. Tersi terstir yani.
Denizi ve kıyıları babamızın malı gibi hoyratça kullanmamıza dur der. "Heyt ulan" şeklinde sağlam bir nara atar, racon keser. Mekan'ın sahibidir. Gider yapanı fena hırpalar.
Fasaryadan çatıları uçurur, şehre kirlenmişlik veren sallapati oluklu levhaları dağıtır gider. Çaylak balıkçıların iyi bağlanmamış teknelerini ters çevirir.
Kapitalizme de karşıdır kendisi, anarşist bir kardeşimizdir...



Vapur seferleri aksar, şımarık tüketicilerin bitmek bilmez isteklerine, motor-kuryeleri köprüde uçurarak reddiye verir. Bizans'tan beri böyledir bu işler, mahkemeler bile kapı kapatır. Osmanlı'da da kadılar karar vermezmiş lodoslu günlerde.
Lodos bir Güney rüzgarıdır, denizin dibinden konuşur. Nasıl bazen içimiz kabarıyorsa işte öyle kabarır, dayılanır...
Lodos şehrin içine, denizine akıtılan ne varsa onu alır havalandırır. Bir iç temizliğidir adeta!
Baba Erenler bilirler, tabiatın ve insanın aslı aynıdır. Ondandır insana küçük âlem denmiştir. Her alemin kuralları birbirine bağlanır. Çünkü iki ayrı âlem yoktur, hepsi 'Bir' ve de tek âlemdir. Âlemlerin Sultanı tarafından konulmuş gizli kanunlara tâbidir...
Lodos insanın ruhunda da eser, onu diyorum. İçindeki fırtınalara karşı önlemi olmayanın bazen kafa çatısı uçar, bazen panik atak korkularla hayat teknesi tepetaklak olur. Peygamberimizin mahlası anlamında, kendinden 'emin' olanın ise metaneti, gücü kuvveti artar, lodostan sağ salim, hem daha bir diri çıkar.

***


Yoksa hâller daima haraptır. Fırtınalarda sağlam durmak için insanın içinde sıkı bir 'yüzleşmeci' olması gerekir.
Ondandır, bir bakarsın dünün devrimci İslamcıları beyaz adama kapılır, bir bakarsın kendilerine esmer muhafazakâr diyenler şık masalara yancı yazılır...
Beyaz Muhafazakâr sınıf dediğimiz o nedenle kendini tanımlayamayan bir belirsizliktir....
Lodos insanı işte böyle delirtir! Bazen banknotlar havada uçuşur, onların peşinde bir sürü insan şirazeyi şaşırır, 3.sınıf komedyen olur.
Bir de Lodosçular meselesi vardır. Ki büyülü bir meslektir.
Lodosçu, denizin kıyıya vurduğu çer çöp arasından işe yarar bir şeyler toplamaya çalışan kimseye denir.
Deniz Küstü romanında Yaşar Kemal şöyle anlatır:
"Lodosçuluk İstanbul şehrinde kadim zanaattır, helal ekmektir. Ta Bizans'tan beri sürüp gider. Her lodos sonu rüzgâr denizin altını üstüne getirdikten... sonra lodosçulara gün doğar. Lodosçuların şahin gözleri işe yarayacak öteberileri seçmekte güçlük çekmez."
1930'larda yoksul İstanbul halkının bir kısmı lodosçuluktan geçinirmiş. Öyle yazar kültür tarihçileri. Elmas yüzük bulanlardan, altın sikkeleri cukkalayanlardan bahsedilir.

***


Mevzuyu fazla karıştırmadan lodosun batınî mânâsıyla meşgul olursak, Lodosçu olmak bir tür arka sokak felsefesidir zannımca.
Mesela ben kendimi bir 'Lodosçu' olarak tarif edebilirim.
Kurulu sistemin fırtınalarda kıyıya vuran öteberisine ayağımda diz boyu çizmeler, elimde elekler dalar, fikrim için faydalı şeyler toplarım. Elime bazen kirlenmiş bir ideal, bazen kırılmış bir kalp geçer. Bazen bir gelin duvağı bulurum, bazen de kasvetli bir çocukluk, bir hayal kırıklığı...
Takarım alnıma ışıldağını gariplere inmiş Kitabın, sistemin göbeğinde değil kıyısında yaşamak denen şeyin...
Şehri, ahvali ve de kendini keşfetmek denen şeyin ta dibine inerim...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA