Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ALİ ASLAN

Mazbata fiyaskosu

31 Mart seçimlerinin en ilginç tarafı Cumhur İttifakı'nın 24 Haziran seçimlerindeki oy oranını tutturmuş olmasına rağmen seçimlerde istediği sonuçları alamamasıdır. Tersten söyleyecek olursak CHP-İYİ Parti İttifakı 16 Nisan referandumu ve 24 Haziran seçimlerinin sonuçlarıyla karşılaştırıldığında oy tabanını genişletememesine rağmen seçimlerde istediğini alan taraf oldu. Bir başka ifadeyle genel seçim terazisine vurulduğunda kazanan Cumhur İttifakı, yerel seçim terazisine vurulduğu zaman ise kazanan CHP-İYİ Parti ittifakı olmuştur.

Buradan çıkarılacak iki önemli sonuç var: İlk olarak CHP kurduğu ittifak sistemiyle kendi oy oranının yetersizliğine rağmen ciddi bir başarı elde etmiştir. CHP'nin yeni siyasi şartlar altında en doğru stratejiyi takip eden parti olduğunu teslim etmek gerekir. On yedi yılın sonunda AK Parti'yi sandıkta durdurmayı başarmış, müttefiki İYİ Parti'ye pastadan neredeyse hiç pay vermeden yanında tutmuş ve 24 Haziran'da HDP'yi baraj üstünde tutarak Meclise sokmak için verdiği ödül oylarının karşılığını misliyle almıştır.

İkinci olarak Türkiye'de siyasi sistem iki partili bir yapıya kavuşmuştur. İki partili yapıdan kasıt iki siyasi model altında partilerin peyderpey daha sorunsuz bir şekilde bir araya gelmiş olmasıdır. Bir tarafta AK Parti ile MHP milli iradede temellenen demokratik bir rejim, başkanlık sistemiyle kurumsallaşmış bir yönetim sistemi ve yerli-milli siyaset ile ideolojik rengine kavuşan bir toplumsal bütünlükten müteşekkil bir siyasi model ortaya koymaktadır. Diğer tarafta ise CHP-İYİ Parti-HDP-SP aralarındaki devasa ideolojik farklılıklara rağmen bu modeli reddetmek kaydıyla bir araya gelmektedir.

AK Parti-MHP ittifakının avantajı milletin önüne somut bir modelle çıkmasıdır. Bir düzen fikrine sahip olmak siyasi aktörlere genel seçimlerde her zaman büyük bir fırsat sunar. Bu ittifakın dezavantajı ise karşılarında oy çokluğunu alma potansiyeli taşıyan –özellikle söz konusu yerel seçimler olduğunda– bir siyasi blokun yer almasıdır. Özellikle AK Parti gibi gücünü sandıktan alan bir siyasi aktör için toplumsal çoğunluğun desteğini alamamak oldukça ciddi bir sorun teşkil etmektedir.

CHP ve müttefiklerinin oluşturduğu blokun dezavantajı milletin önüne somut bir siyasi model, seçenek sunamamalarıdır. Yerel seçimlerde bu durum bir sorun teşkil etmeyebilir. Ancak genel seçimler söz konusu olduğunda modelsizlik ciddi bir zayıflıktır. Topluma bir düzen sunamayan siyasi aktörlerin genel seçim kazanması ya da siyasette uzun süre tutunması pek mümkün değildir. Bu ittifakın tek avantajı çoğunluğu sağlama konusunda yaşanan –özellikle CHP siyaseti göz önüne alındığında– sıkıntıları en sonunda aşacak noktaya gelmiş olmasıdır.

Tüm bu bunlardan AK Parti için çıkarılacak sonuç strateji geliştirme konusunda eskiye nazaran çok daha sıkı çalışması gerektiğidir. Dörtlü bloku parçalayamadığı veya bu bloku oluşturan partilerin seçmen tabanının bir kısmını koparıp kendine çekemediği sürece iktidarı garanti altında olmayacaktır. Ayrıca siyaset dışı süreçlerin (mesela ekonomik sıkıntılar ve uluslararası krizler) her zaman ihtimal dahilinde olması ve kendi sosyolojisinin değişken bir yapıda olması seçmenini konsolide etme konusunda sıkıntı yaşamasına da sebep olacaktır.

CHP açısından ise durum biraz daha farklı gözükmektedir. Çoğunluğu kendi tarafında tutma noktasında en sonunda elde edilen becerinin demokratik rejimi gerçek manada kabullendiğini göstermesiyle tasdik edilmesi gerekmektedir. CHP'nin demokrasiden en ufak bir sapma göstermesi millet tarafından hemen cezalandırılacaktır. İttifak ortaklarını da zor durumda bırakacaktır.

Örneğin CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Ekrem İmamoğlu'nun mazbatasını almadan belediye başkanı gibi hareket etmesi partinin eksi hanesine yazılmış durumdadır. İmamoğlu çok kötü bir sınav vermiştir. Seçim kampanyası sürecinde hata yapmamak için gösterdiği dikkati birden zafer sarhoşluğuyla bir kenara bırakarak şımarıkça ve kibirli bir tavır sergilemesi millette İmamoğlu'nun demokrasiye bağlılığına dair büyük soru işaretleri oluşturmuştur. Sermayesini tehlikeye attığını fark eden İmamoğlu mazbatasını almış muzaffer belediye başkanı görüntüsü veren etkinliklerine son vererek ya da dozajını düşürerek yeniden seçim kampanyası sürecinde izlediği "halk adamı" imajına geri dönmek zorunda kalmıştır. İstanbul'da bir semt pazarını ziyaret ederek halkla bol bol fotoğraf çektiren İmamoğlu mazbata fiyaskosunun üstünü örtmek adına fildişi kulesinden inerek halkın arasına karışmak ve kucaklaşmak zorunda kalmıştır.

CHP'nin demokrasi ve milli iradeye olan inancının kolay yerleşiklik kazanamayacağı açıktır. Çünkü CHP siyaset dışı yöntemlerle iktidara tutunan ve milli iradeye karşı konumlanmış sermaye ve bürokrasi gibi iktidar odaklarının temsilcisi olmanın ötesine geçebilen bir siyasi parti değildir. Başkanlık sistemi konsolide oldukça ve siyaset kurumu güçlendikçe CHP'nin olumlu yönde ilerlemesi muhtemeldir. Bunun gerçekleşmesi için CHP'nin seçimlerde başarı elde etmeye devam etmesi ve kitle partisine dönüşerek demokrasiye inancını pekiştirmesi gerekir. İlk başarısızlıkta eski jakoben kimliğine rücu etmesi ise şaşırtıcı olmayacaktır. Seçimlerde başarının yolu da en azından ilk etapta ittifak ortaklarını kendi yörüngesinde tutabilmesine bağlıdır. 31 Mart'ta karlı çıksa da uzun süreçte ganimet paylaşımı konusunda müttefiklerine çok daha cömert davranmak zorunda kalabilir. Seçimlerin hemen ardından İYİ Parti'de gerçekleşen istifalar bu bloktaki rahatsızlıkların büyüyerek devam edeceğinin sinyallerini vermiştir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA