Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA ARKAN

PISA’nın anlamı ve Türkiye’nin yükselen grafiği

Bilişim ve diğer teknolojilerin hayatın her alanına getirdiği değişimler üretim ve ekonomi alanında da kendisini göstermektedir. Yapay zekaya dayalı robotik makinelerin üretim hatlarında etkili ve verimli kullanımıyla beraber eğitim-üretim ve ekonomi ilişkileri köklü bir şekilde değişime uğramaktadır. Son on yıllarda işçi sınıfı hızla azalmakta, tüm dünyada orta sınıf erimekte ve ekonominin ihtiyaç duyduğu insan modeli de hızla dönüşmektedir. Tanımlı iş rollerinden tanımsız iş rollerine geçildikçe, iş dünyasında belirsizlikler arttıkça entelektüel, iletişim ve sosyal beceriler çok daha önemli hale gelmektedir. Entelektüel düzeyde problem çözebilme, çok değişkenli analiz, tasarım, yaratıcılık, bilişim teknolojilerinin etkin kullanımı öne çıkmaktadır. Nitekim Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) dünyanın geçirmiş olduğu bu dönüşümün insan kaynağı alanını gözlemlemek ve yönlendirmek amacıyla "Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı" olan PISA'yı 2000 yılından itibaren her üç senede bir yapmaktadır. Türkiye 2003 yılından itibaren bu programa katılmaktadır. Başka bir açıdan PISA uluslararası iş piyasalarının veya küresel sermayedarların talep ettiği becerilerin eğitim yoluyla öğrencilere ne kadar kazandırılabildiğini ölçmektedir. Öğrencilerin ülkelerine ve kültürlerine bağlılıklarının ölçülmesi bir amaç değildir.

Ülkeye aidiyetlerinin güçlü olması kaydıyla, Türkiye'nin insan kaynaklarının becerilerinin yetişmişliğini ölçmesi bakımından PISA sınavları göstergeler sunmaktadır. Bu sınav öğrencilerin matematik ile fen bilimleri okuryazarlığı ve ana dillerinde okuma becerilerini ölçmektedir. Özellikle öğrencilerin bu alanlardaki bilgileri hayatta kullanabilme becerileri seviyeli olarak ölçülmektedir. Ayrıca öğrencilerin motivasyonları, kendi öz algıları, nasıl öğrendikleri, öğrenme yöntemleri, okul kültürü ve ailelerin sosyo-ekonomik yapıları hakkında da veriler toplanmaktadır. Sonuçlar raporlanmakta, belli ölçütler çerçevesinde ülkelerin eğitimdeki durumuna dair tespitler yapılmakta, eksiklikler gözükmekte, hedefler revize edilebilmekte ve eğitim-öğretim programları güncellenebilmektedir. PISA imtihanına katılanlar arasında her bir ülke kendi yerini ve mukayeseli olarak katıldıkları yıllardan itibaren gelişim çizgilerini görebilmektedir.

Sıralama ve puan artışı

Türkiye 2006 yılından itibaren ölçülen üç alanda da yavaş bir gelişme seyri göstermektedir. Türkiye 2015 yılında ciddi bir düşüş yaşamıştır. 2015'te PISA sınavının ilk defa bilgisayar başında olması, Türkiye'de seçilen örneklemin ülke gerçekliğini yansıtmaması ve lise eğitimin zorunlu hale getirilmesi bu istisnai durumu oluşturmuştur.

Türkiye 2018'de 2015 yılına göre her üç alanda da ülkeler arasındaki sıralamasını ve puan ortalamasını da artırmıştır.Türkiye sınava katılan 79 ülke arasında fende 39; okuma becerilerinde 40 ve matematikte 42. sırada yer almıştır. Puan olarak ise fende 468; okuma becerilerinde 466 ve matematikte 454 ortalama puanlarıyla en yüksek artış yapan ülkelerden biridir.

Üst düzey becerilerde artış

PISA matematik, fen ve okuma becerileri alanlarında becerileri 6 düzeyde ölçmektedir. 5 ve 6 üst beceri düzeyi; 1 ve altı ise düşük veya riskli gruplar şeklinde tasnif edilmektedir. Türkiye üst düzeydeki öğrenci oranında ise önceki yıllara göre artış göstererek başarısını artırmaktadır. Türkiye'nin yaratıcı ve katma değer üretebilen insan kaynağına işaret etmesi bakımından bu başarı önemlidir. Lise ve üniversiteye seçme imtihanlarında kullanılan soru tiplerinin değişmesi bunu etkilemiş olabilir. Matematikte üst düzey yeterlikteki öğrenci oranı 4,8 ve fende ise 2,4'tür. Fakat Türkiye'nin OECD ülkelerinin genel ortalamasının altında olması ise atılması gereken ciddi adımların olduğunu göstermektedir. Yine eğitimde kalite farklarına işaret edecek şekilde düşük becerili veya riskli öğrenci oranı küçük iyileşmeler olsa da hala yüksektir.

Yapısal çözüm önerileri

PISA sonuçlarına göre, diğer LGS, YKS, ABİDE gibi diğer sınavlarla da uyumlu bir şekilde Türkiye'de bölgelere, okul türlerine ve okulların bulundukları mahallelerin ekonomik gelişmişliğine göre okullar arasında ciddi başarı ve kalite farkları bulunmaktadır. Türkiye'nin eğitimde başarıya daha hızlı ulaşabilmesi ve kalite farklarını çabucak giderebilmesi için algının yanında olguyu da yönetmesi yani eğitimin yapısal sorunlarına odaklaşması gerekmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:

  • Mali imkanların reel analiziyle eğitimde Türkiye'nin öncelikleri iyi tespit edebilmek
  • Eğitim fakültelerinin beceri odaklı öğrenci yetiştirecek şekilde uygulamalı eğitim programlarıyla yapılandırılması
  • Eğitim fakültelerinde sınıf öğretmenliği ile erken çocukluk bölümleri arasında geçişin sağlanması; merkez ve yerel eğitim yönetiminin uzmanlığa dayalı hale getirilmesi
  • Eğitimde merkez ile yerel unsurlar arasında yetki ve sorumluluk dağılımının hız, etkinlik ve verimlik perspektifiyle yapılması
  • Bölgelere uygun sürdürülebilir okul gelişim modellerinin inşası
  • Uygulamalı, etkinlik temelli ve grup çalışmalarına dayanan sürekli eğitimlerle okul müdürlerinin eğitim liderlerine dönüştürülebilmesi
  • Öğretmenliği sürekli gelişen bir kariyer mesleğine dönüştürebilmek ve okul temelli mesleki gelişimleri hayata geçirebilmek
  • Okullar arası eğitim farklarına yönelik mali ve insan kaynağına dayalı somut çözüm önerileri geliştirebilmek ve her bir öğrenciye değecek şekilde yaratıcı yeni çözümleri başarıyla uygulamak
  • Eğitim teknolojilerinin kullanılarak kişiselleştirilmiş eğitim imkanlarını her bir öğrenciye hitap edecek şekilde geliştirmektir

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA