Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BÜNYAMİN BEZCİ

“Güçlü Türkiye, Güçlü Cumhuriyet” mi, “Güçlü Cumhuriyet, Güçlü Türkiye” mi?

28 Şubat'ın darbecileri askeri kışlaların dış duvarlarına "Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye" yazmışlardı. Sloganlarını dış duvarlara ya da kışla nizamiyelerine asarak içe dönük değil dışa dönük mesaj vermek istedikleri açıktı. Oysa klasik dönem Osmanlı Devleti mottosu olan güçlü ordunun güçlü devlet yaratacağına inanç Tanzimatla birlikte çoktan aşılmıştı. Tanzimatçılar, sanayi devrimi sonrasında gücün ekonomide olduğunun farkında pek olmasa da teknolojide olduğunun farkındaydı. İttihatçılar ise ekonomik yerlileşmenin önemini artık kavramışlardı.

Cumhuriyetin kurucu iradesi ise kültürel olanı ekonomik ve teknolojik olana öncelemişti. Şapkadan başlayan devrimler ancak otuzlardan sonra ekonomik ve teknolojik bir dil kazanmıştı. CHP'yi kuranlar otuzların başında kendilerini destekleyen Türk Ocakları da dahil olmak üzere bütün sivil toplum yapılarını yasaklayarak kültürel olanı tamamen devletleştirdi. Öyle ki Cumhuriyet eliti çok sevdikleri Türk sanat musikisinden bile vazgeçti. Teknolojik ve ekonomik hamleler de devletçilik bağlamında ancak kültürel tekelleşmeden sonra geldi. Bir nevi Cumhuriyeti kuran elitlerin İnönü kanadı önce ideoloji sonra kalkınma dediler. Oysa aynı elitlerin Menderes kanadı ise önce kalkınma sonra ideoloji diyordu.

Modernleşmenin farklı okunuşlarından kaynaklanan birbirinden zamanla ayrışan siyasal tutumların temelinde kültürel olanla teknolojik olanın ayrımı yatmaktaydı. Teknik ve kültür arasında ayrım yaparak düşünenler Cumhuriyetin "muasır medeniyet seviyesini" de teknolojik ve ekonomik olarak okumuşlardı. Onlar için öncelikli olan her zaman Türkiye oldu. Türkiye ekonomisi güçlü oldukça üretecek, eğitim seviyesi arttıkça teknolojisi gelişecekti. Oysa CHP'nin tek parti döneminde kalan altın çağlarında ana akım Cumhuriyet bir rejim olarak oturdukça kalkınırız diye hayal ediyordu. Bu nedenle henüz cumhuriyetçi ideolojinin anlamını kavrayamayan halkı da vesayet altında tutarak yetiştireceklerdi.

Vesayet altındakiler "yeter söz milletin" dediğinde şaşırsalar da yeni demokratik bağlama ayak uydurmaya çalıştılar. Nihayetinde kalkınmasını liberalizm üzerine oturtan DP'nin ekonomik hamle yapacağı açıktı ama yeni yaratılan zenginliğin liberal piyasa gereğince adil dağıtılacağının garantisi yoktu. Ortanın soluna kayan CHP, sosyal demokrat politikalarla yeni değerler üreteceğine dair olumlu sinyaller vermese de olanı adil dağıtacağına dair vaatler taşımaktaydı. CHP seksen darbesine kadar enerjisini boğaz köprüsü gibi Türkiye'nin neredeyse her büyük projesine karşı durmak için heba etti. İktidar süresi kısıtlı olduğu için yeniden dağıtım yoluyla adaleti sağlama fırsatı da pek elde edemedi. Fakat iktidar olamasa da muktedir olduğu ordu, eğitim, bürokrasi ve kültür konularında ideolojik duruşunu da terk etmedi. Türkiye'nin en önemli sorununun ideolojik olanı korumak olduğunu düşündüklerinden rejimi koruma adına yapılan darbeleri ya desteklediler ya da sessiz kaldılar. "Önce Mülkiye sonra Türkiye", önce Cumhuriyetin ideolojisi sonra Türkiye'nin kalkınmasına kolayca döndü.

Özal'ın neoliberal politikalarıyla birlikte başlayan ve Fransız Regis Debray'ın cumhuriyet tartışmalarından da etkilenen liberal entelektüeller seksenlerin sonunda "İkinci Cumhuriyetçilik" denilen bir akım oluşturmuştu. "Cumhuriyetin Demokratikleşmesi" sloganını kullansalar da asıl dertleri daha liberal ve özgürlükçü bir devletti. Bu yolun ayrıcalıkları kökleştireceğini düşünen postliberal entelektüeller de asıl derdimizin daha liberal bir devlet değil, daha eşitlikçi bir toplum olduğunu düşünüyordu. İki tarafın birleştiği konu ise yeni bir Cumhuriyetti. Bugün CHP'nin ve altılı masanın söylemlerine yansıyan "Cumhuriyetin İkinci Yüzyılı" sloganı seksenlerdeki bu iki kanadı birleştiren bir mottodur.

Dikkat edilirse burada belirleyici sıfat artık Cumhuriyetin kendisidir. Yani ikinci yüzyılda güncellenmiş bir Cumhuriyet istenmektedir, yeniden formatlanmış bir Cumhuriyet değil. Yapılacak güncellemelerle dayanıklılığı artırılmış ideolojiye sadık kalındıkça Türkiye'nin de güçlü olacağı tasavvur edilmektedir. Masaya dahil olan liberalleri de tatmin eden ise "Cumhuriyet" kavramının artık bir placebo etkisine sahip içi boşaltılmış bir kavrama dönüşmesidir. Masanın liberalleri Cumhuriyeti Batılı anlamda bir demokrasi olarak okumak isterken aynı kavram klasik CHP'liler için altı ilkenin bileşimi, milliyetçiler için güçlü devlet, ayrılıkçılar için ise medeni mesafe olarak anlaşılabiliyor. Bu nedenle HDP de dahil tüm altılı masanın anlaşamayan aktörleri, etkisi alınmış bir ilaçla iyileşme umudu taşımakta ve anlaşma zemini oluşturmaktadır.

İdeoloji yüklü bu Cumhuriyet kavramı öncelikli slogana karşı Ak Parti'nin yeni mottosu "Türkiye Yüzyılı" olmuştur. Geri kalmışlığın eğretilenmemiş okuması üzerine kurulu bu tavır öncelikle teknolojik ve ekonomik açıdan güçlü bir Türkiye'yi hedeflemektedir. Üreten, modern eğitim kurumlarını geliştiren, dünya ekonomisi ve politikası ile entegre olan ve toplumsal enerjiyi doğru yönlendirip heba etmeyen bir Türkiye'nin zaten güçlü bir Cumhuriyete de sahip olacağı düşünülmektedir. Buradaki asıl tartışma liberal piyasaların mı Cumhuriyeti güçlendireceği yoksa teknolojik ve ekonomik gelişmişliğin mi Cumhuriyeti güçlendireceği kavgasıdır. Yoksa iki taraf da Cumhuriyetçidir. Fakat biri önce teknoloji ve ekonomi derken diğer taraf ise önce ideoloji ve rejim demektedir.

"Türkiye Yüzyılı" önce teknoloji ve ekonomi diyen bir siyasi iradedir. Nihayetinde evet siyasi kararın bir ifadesidir. Bu nedenle ekonomik, teknolojik ya da kültürel bütün hamleler siyasi kararın sonucu gerçekleşmektedir. Buna karşı "Cumhuriyetin İkinci Yüzyılından" bahsedenler siyasi kararın zaten verilmiş ve sabitlenmiş olduğunu, bize düşenin ise Batının günümüzdeki haline göre kararı güncelleyerek korumak gerektiğini ifade etmektedir. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakının bileşenleri bir zamanlar birlikte olmuş olsa da, bugün neden ayrı yerde durduklarını anlamak bu açıdan zor olmasa gerektir. İçlerindeki az sayıdaki liberal piyasacılar ile Cumhuriyetin üniter yapısına format atmak isteyenleri de şimdilik güncelleme ile tatmin etmeye çalışmaktalar. Bu bağlamda altılı masa tarafından "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem" adlı içeriği doldurulamayan bir hapı içtiklerinde mutlu olacaklarına inanan bir kitle yaratılmak istenmekte ve destekleri beklenmektedir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA