Türkiye'nin en iyi haber sitesi
DİREN DOĞAN

Odadaki Filin Gölgesinde: AB-Çin İlişkilerinin Geleceğini Öngörmek

Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Xi Jinping'in 5-10 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştireceği Avrupa ziyareti, gerek kendisinin 2024 yılındaki ilk yurtdışı ziyareti olması nedeniyle gerekse Avrupa Birliği (AB)-Çin ilişkilerinin seyri açısından oldukça dikkat çekmekte. Ejderhanın halihazırda AB ile ilişkilerinde nasıl bir seyre sahip olduğu bütün çevrelerce takip edilen gerçeklik iken özellikle farklı stratejik yönelimler gösteren Avrupa ülkelerinin, Çin'e yönelik kolektif bir AB stratejisini bu bölünmüşlük içerisinde nasıl yürüteceği de ciddi bir merak konusu. Diğer taraftan ziyaret öncesi Pekin'in resmi yayın organı olan "Halkın Günlüğü" gazetesinde yayınlanan makale, Pekin'in Çin-AB ilişkilerinin geleceğine dair beklentisini şu ifadelerle net olarak gözler önüne seriyor: "birbirine bağlı ve kaotik bir dünyada, Çin ve Avrupa'nın ortak olarak birlikte çalışmasına ihtiyacı var". Bu kapsamda ziyareti "Çin'in Avrupa'ya yönelik büyük bir diplomatik hamlesi" olarak gören Pekin yönetimi; AB'nin kendi stratejik değerinin farkına varıp, çok kutuplu dünyadaki bağımsız bir kutup olarak kalmaya devam edeceğine dair beklentisini metne dökerken aynı zamanda AB-ABD ilişkilerine atıf yaparak "dengeyi sağlayan bir AB" talebinin altını çiziyor.

Avrupa ziyareti kapsamında sırasıyla Fransa, Sırbistan ve Macaristan'ı ziyaret edecek olan Xi Jinping'in seçilen ülkeler noktasında stratejik bir tercih yaptığı düşünülebilir. Fransa açısından bakıldığında bu ziyaret iki ülke ilişkilerinin 60. yıldönümüne denk gelirken Xi'nin beş yıl aradan sonra Fransa'ya gerçekleştireceği ilk ziyaret olma özelliğini de taşıyor. İki ülke ilişkilerinin kapsamlı stratejik ortaklık seviyesinde olması başta elektrikli araçlar, yeşil enerji dönüşümü ve 5G noktasında öncelikli ajandayı belirliyor. Aynı zamanda 6 Mayıs'ta Xi Jinping'in ağırlanacağı davette Macron'a eşlik edecek kişinin Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen olması da bu ziyaretin iki ülke ilişkisinden çıkıp AB boyutuna taşınmasını sağlıyor. Macron'un Çin ziyareti esnasında da kendisine eşlik eden Von der Leyen için her ne kadar AB içerisinde Çin'e karşı daha keskin stratejilerin savunucusu şeklinde bir tanımlama yapılsa da Birliği'n Çin konusunda yaşamakta olduğu çelişkinin çözümünün yine Çin'de saklı olduğu artık bilinen bir gerçeklik.

Özellikle AB içerisinde sık dile getirilen de-risking kavramını ilk kullanan liderlerden olan Von der Leyen, bu kavramın Çin'i ziyaret eden Scholz tarafından Çin'de dile getirilmemesini gözünden kaçırmamış olmalı. Bu kapsamda Çin'e karşı özellikle ticaret ve ekonomi öncelikli nedenlerle yumuşayan söylem tarzı Von der Leyen'i farklı bir strateji planlamaya veya kartları daha açık oynamaya itebilir. Keza AB-Çin ilişkilerindeki en ciddi sınamalar ticaret ve ekonomi odaklı ivmelenen ilişkilerin Çin'den gelen güvenlik ve beka odaklı tehditler nedeniyle baskılanması sonucunda ortaya çıkıyor. Özellikle AB'nin 23 üyesinin aynı zamanda NATO üyesi oldukları düşünülürse, iki örgütün farklı ajandalara sahip olması Çin'e yönelik politikalarda bir çatallanmayı da beraberinde getiriyor.

Bunun en yakın örneği, geçtiğimiz ay Çin'i ziyaret eden Alman Şansölye Olaf Scholz'un Pekin'de Çin'i huzursuz edebilecek başta Tayvan sorunu, Uygur meselesi, Çin'in insan hakları karnesi veya Çin'in Rusya'ya verdiği destekle ilgili konuları dile getirmekten imtina ederken Berlin dönüşü Alman istihbaratının halka açık olarak Çin faaliyetlerine yönelik bilgilendirme yapması ve NATO Genel Sekreteri Stoltenberg'in Almanya'yı ziyaret ettikten sonra NATO üyesi ülkelerin attığı adımlarda denge siyaseti izlemelerini eleştirmesinde görülebilir. Diğer taraftan Von der Leyen'in yanında Macron'un oturacak olması iyi bir dengeleyici rolünü kendisinde gizli tutuyor. Bu hafta Economist'e verdiği röportajda uluslararası düzenin devamlılığında Çin'in de söz sahibi olduğunun altını çizen Macron, oldukça ses getiren "stratejik özerklik" çıkışı gibi yine dikkat çekici açıklamalara imza atarak eğer bir düzen kuruluyorsa masada Çin'in olmasının zorunluluğunu dile getirmiş durumda. Bu doğrultuda Xi Jinping'in Fransa ziyareti sadece Paris'in geleceği için değil AB'nin Çin ilişkilerinde çizeceği yol haritası için de ciddi önem taşıyor.

İkinci durak olan Sırbistan ise Pekin'in tabiriyle, Çin ile Avrupa ülkeleri arasında dostane ilişkiler için AB'ye bir model sağlıyor. İki ülke arasındaki ticari ilişkilerin ivmelenerek artan bir seyri mevcut ve bu seyir son on yılda sekiz kat artış göstermiş durumda. Sırbistan hem Kuşak-Yol Projesi'ne dahil olan ilk Avrupa ülkelerinden biri hem de Çin'in NATO'ya yönelik eleştirilerinde benzer görüşü paylaşan bir Avrupa ülkesi. Sırbistan'ın en büyük dış borcunun Çin'e olması pek şaşırtmazken geçtiğimiz yıl iki ülke arasında imzalanan serbest ticaret anlaşması ve Aralık ayında Çin Yuan'ının takasıyla ilgili imzalanan anlaşma bu ekonomik bağların kuvvetleneceğinin bariz kanıtı niteliğinde. Xi Jinping'in Sırbistan ziyaretinde gündem Fransa'ya nazaran daha çok dostane ilişkilerin pekiştirilmesi, iki ülke halkı arasında daha sağlam bağların kurulması ve Çin-Sırbistan ilişkilerinin diğer Avrupa ülkelerine örnek olarak sunulması ölçeğinde ilerleyecektir.

Başbakan Victor Orban'ın davetiyle Macaristan'ı da ziyaret edecek olan Xi Jinping için Macar-Çin ilişkileri hem AB hem de NATO üyesi bir ülkeyle kurulan bağların ve yürütülen kalkınma projelerinin gözler önüne serilmesi açısında önemli bir değer taşıyor. Kapsamlı stratejik ortaklık seviyesinde olan iki ülke ilişkilerinde ekonomik boyutun Çin'in Balkanlara yönelik yoğun ilgisi paralelinde ciddi yer kapladığı görülüyor. Bu kapsamda 2023 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 13 milyar doları aşarken, Çin'in Macaristan'daki doğrudan yatırımı 7,6 milyar avroya ulaşmış durumda ki bu da Macaristan'daki toplam doğrudan yabancı yatırımın yüzde 58'ini Çin'in oluşturduğunu gösteriyor. Bu çerçevede iki ülke arasında öncelikli ajanda yeşil dönüşüm, yenilenebilir enerji yatırımları ve Macaristan'ın sahip olduğu stratejik konum itibariyle taşımacılıkta oynadığı rol ekseninden ilerleme ihtimali taşıyor.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping tarafından beş yıl aradan sonra Avrupa'ya yapılacak olan bu ziyaret, özellikle ABD-Çin arasındaki büyük güç rekabetinde önemli bir aktör olan AB için kritik gelişmeleri saklı tutarken, her ne kadar başta Baltık ülkeleri olmak üzere Çin ile arasına keskin çizgi çekmeye kararlı AB üyesi ülkeler mevcutsa da Çin ile ticari ve ekonomik ilişkilerini yeni bir düzlemde ilerletmeyi amaçlayan AB üyesi ülkeler için farklı fırsatları saklı tutuyor. Bu doğrultuda ziyaret rotasına eklenen ülkeler ele alındığında Xi Jinping'in bu ziyareti planlarken Macron'un AB siyasetinde "tokat etkisi" yaratan açıklamalarına, Orban'ın ABD-Çin arasındaki ilişkileri dengeleyici söylemlerine ve Vučić'in NATO karşıtı-Rus yanlısı Avrupa temsiliyetine önem verdiğini söylemek mümkün.

AB'nin uzun süredir Çin konusunda yaşadığı çelişkilerin bir ziyaretle giderilmesi imkânsız olsa da, Çin tehdidinden "de-coupling"e, ardından "de-risking"e ve son süreçte Çin karşıtı tanımlamalardan kaçınmaya varan söylem tarzındaki geri çekilme önde gelen AB ülkelerinin kendi ekonomik geleceklerini, NATO'nun ve ABD'nin Çin ikazlarına rağmen ulusal güvenliklerinin önünde gördüğünün bir işareti sayılabilir. Bu kapsamda iki taraftaki ekonomik söz sahipliğini belirleyecek esas nokta ise 5G teknolojisinin Avrupa'da kullanımı, Huawei yatırımlarına Avrupa'nın kapısının açılması ve rüzgâr tribünleri gibi yenilenebilir enerjide Çin yatırımlarına serbestlik sağlanması gibi geleceğe yönelik kritik altyapı süreçlerinde izlenecektir. AB üye ülkeler tarafından bugün yapılan seçimlerin gelecekte nasıl bir AB portresi ortaya çıkaracağını öngörmek zor olsa da önceki yıllara nazaran önemli AB üyesi ülke liderlerinin artık Çin ile ilişkilerinde daha pragmatist önceliklere dayanan politikalar yürütmeye niyetli olduklarını söylemek önemlidir. Bu kapsamda Çin-AB ilişkilerinin geleceğini iki ayrı masalarda sunulan ekonomik ve güvenlik odaklı reçetelerin belirleyeceğini söylemek yerinde olacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA