Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAYDAR ORUÇ

İsrail’de Yargı Reformu Depremi

İsrail Başbakanı Netanyahu ve aşırı sağcı koalisyon ortaklarının, sözde yargının siyaset üzerindeki vesayetine son vermek iddiasıyla Ocak ayında Meclise sundukları ancak kitlesel protestolar, yaygın grevler ve kamu görevlilerinin sivil itaatsizlik eylemleri nedeniyle geri adım atarak yaz dönemine kadar gündemden çıkardıkları yargı reformu tasarısı Temmuz ayı itibarıyla tekrar gündeme getirildi.

Aradan geçen süre zarfında örgütlü grupların grevleri sonlandırılmış ve bazı kritik kamu görevlilerinin bu hükümete hizmet etmemek için başvurduğu sivil itaatsizlik eylemleri son bulmuş olsa da, Netanyahu hakkındaki yolsuzluk davası, hükümetteki aşırı sağcı ve köktendincilerin uygulamaları ve genel olarak hükümetin antidemokratik politikalarından duyulan rahatsız nedeniyle sokak protestoları devam etmekteydi.

Buna mukabil özellikle hükümette yer alan Ben Gvir ve Smotrich gibi aşırı milliyetçiler ile dinci parti Shas'ın lideri Deri, hem kendi ajandaları hem de kendilerini destekleyen kitlelere verdikleri sözleri hayata geçirebilmek için hükümetin bu konuda geri atmamasını istiyor ve aksi takdirde hükümetten desteklerini çekeceklerini söyleyerek Netanyahu'yu tehdit ediyorlardı.

Netanyahu için ise, hakkındaki yolsuzluk davasından sıyrılmanın yegâne yolu koltukta kalmak olduğundan, koalisyon ortaklarının yargıyı etkisizleştirme veya siyasetin yargı üzerinde tahakküm kurma girişimlerine zımni de olsa onay vermek zorunda kalıyordu.

Peki o zaman aylardır halkı, sivil toplum örgütlerini, muhalefeti ve hatta kamu görevlilerini de sokağa döken ve buna rağmen iktidarın da inatla arkasında durduğu ve mutlaka yasalaştırmak istediği bu tasarının içeriğinde ne olduğuna bir göz atalım.

Yargı Paketinin Amacı ve İçeriği

Öncelikle İsrail'de bir anayasa olmadığını hatırlatmakta fayda var. Bu nedenle İsrail Yüksek Mahkemesi; Meclisten geçen kanunları, hükümetin üst seviye atamalarını ve bazı idari tasarruflarını, bağımsızlık bildirgesi ve anayasa hükmündeki temel kanunları esas alarak incelemekte ve herhangi bir kısıtlama olmadan hüküm tesis ederek, de facto olarak bir denge ve denetleme mekanizması oluşturmaktaydı.

Ancak bazen bu kararlar siyasetçilerin yetki sahasını daraltmakta ve yargı tasarrufları idari kararların yerini almaktaydı. Ama hükümet ortakları için en önemli sorun, yüksek mahkemede görev yapan sol tandanslı yargıçların, evrensel insan hakları ve hukuk normlarına referans vererek aldığı ve hükümetleri kendi ajandalarını gerçekleştirmekten alıkoyan kararlar olmuştur. Buna verilebilecek en önemli örnek ise, BM kararlarına göre yasaklanmış olmasına rağmen hükümet ortaklarının işgal altında tutulan Filistin topraklarındaki Yahudi yerleşimleri sürdürme ve hatta arttırma istekleridir.

Bu konuda hükümet tarafından alınan kararlar bazı sivil toplum kuruluşları tarafından yüksek mahkemeye taşınmakta ve mahkeme de eldeki mevzuata göre karar vererek hükümetin kararlarını geçersiz kılabilmektedir. Dolayısıyla hükümetin bu konuda yapabileceği en iyi şey; ya burada görev yapan hâkimleri kendi ideolojilerine yakın kişilerden seçmek ya da mahkemenin denetim yetkisini aşındırmak olacaktı.

Hükümet bu konuda işini şansa bırakmamayı tercih ederek, hem yüksek mahkemeye yargıç atama komisyonunun yapısını değiştirerek meclisin atayacağı yargıç sayısını arttırdı, hem de mahkemenin yasalar üzerindeki denetimi için makul sebep şartı getirdi. Buna bağlı olarak, temel yasa olarak kabul edilen kanunları tamamen denetimden muaf tutarak mahkemeyi devre dışı bıraktı.

Muhaliflerin İddiaları
Görüldüğü üzere, kabul edilen yargı reformu bir vesayet meselesi olmaktan ziyade mevcut hükümetin; kendisine ayak bağı olan yargıyı etkisizleştirme, denge ve denetleme mekanizmasını ortadan kaldırarak kendine istediği gibi at koşturabileceği geniş bir alan yaratma girişimidir.

Dolayısıyla başta muhalefet partileri olmak üzere, hak temelli sivil toplum kuruluşları, sendikalar, barolar ve hatta eski politikacılar ile emekli askerler dâhil eski bürokratlar da bu kanuna karşı çıkarak; bu durumun İsrail demokrasisine zarar vereceğini, İsrail'in uluslararası alandaki imajını bozacağını ve nihayetinde İsrail'i yalnızlaştıracağını ifade ederek, hükümeti bundan vazgeçmeye davet etmişlerdir.

Ancak tahmin edileceği üzere hükümet geri adım atmamış ve ilk oylaması 12 Temmuz'da yapılan kanunun ikinci ve üçüncü oylaması ise 24 Temmuz'da yapılarak hükümet ortaklarının oylarıyla kabul edilmiştir. Böylelikle İsrail demokrasisinin en önemli enstrümanlarından biri olan güçler ayrılığı ilkesi de işlevsiz hale getirilmiştir.

Yargı Reformunun Sonuçları: İç ve Dış Tepkiler
Fakat hükümetin hesap edemediği bir gelişme olmuş ve o vakte kadar sokaklarda kanunun meclisten geçmemesi için mücadele veren kesimler, reform paketinin meclisten geçmesine rağmen mücadeleden vazgeçmeyeceklerini açıklayarak tüm demokrasi yanlılarını hükümete karşı birleşmeye ve ortak eyleme çağırmışlardır. Kendilerini İsrail'in kuruluş değerlerini korumaya adayan ve sahip oldukları demokratik rejimi ne pahasına olursa olsun korumak isteyen bu kesimlerin çağrısı toplumda büyük bir karşılık bulmuştur.

Şaşırtıcı olan ise, İsrail'deki mecburi askerlik kuralı gereği bir zamanlar orduda kritik görevlerde bulunmuş hatırı sayılır sayıda yedek askerin de bu kanundan sonra artık ülkelerine hizmet etmeyeceklerini açıklamaları olmuştur. Zira geçmişte de hükümetlerin halka rağmen bazı dayatmalarda bulunduğu görülmüş ancak şimdiki kadar ki gibi bir kutuplaşma, bölünme yaşanmamıştır. Hele İsrail'i düşmanları karşısında zayıf gösterecek ve ulusal güvenliği tehlikeye düşürecek şekilde bir direniş gösterilmesi hayal bile edilemezdi. Ancak gelinen noktada, nasıl ki hükümet her şeye rağmen bu kanunda ısrarcı olduysa, bu kesimler de hükümeti caydırmak için ülke güvenliğini dahi ikinci plana itmişlerdir.

Tepkiler sadece bununla da sınırlı kalmamıştır. Ertesi gün bazı gazetelerin ilk sayfaları siyah olarak yayınlanarak, bu kanunun İsrail demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçtiği vurgulanmaya çalışılmıştır. Ayrıca bazı sanayiciler ve iş adamlarıyla işçi örgütleri de greve hazır olduklarını bildirmişlerdir. Üniversitelerde görev yapan akademisyenler derslere girmeyeceklerini, doktorlar hasta bakmayacaklarını, toplu taşımada görevli şoförler yolcu taşımayacaklarını açıklamışlardır. Yani İsrail toplumunda tabir yerindeyse tam anlamıyla bir deprem yaşanmıştır. Öyle ki hem çok şiddetli hem de ziyadesiyle yıkıcı bir deprem.

Süreçle ilgili olarak iç tepkiler yetmiyormuş gibi bazı uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları da, kanunun kabulünün hemen ertesinde, yaşanan siyasi belirsizliği gerekçe göstererek İsrail'in kredi görünümü negatife çevirmişlerdir. Bu açıklamalar başka tepkileri de tetiklemiş ve İsrail'e yatırım yapan bazı fonlar pozisyonlarını gözden geçireceklerini açıklarken, İsrail ile iş yapan özellikle ABD menşeili büyük şirketler İsrail halkının yanında olduklarını ve protestoları desteklediklerini açıklamışlardır.

Sonuç Olarak
İsrail'deki yargı reformu depreminin en büyük dalgası şimdilik geçmiş olsa da kuvvetli artçıları halen devam etmektedir. Bu artçılar hükümeti düşürür mü bilinmez ama bu zıtlaşmanın devam etmesi halinde, eski başbakanlardan Ehut Olmert'in dile getirdiği muhtemel bir iç savaşın kaçınılmaz olduğu savı pek de yabana atılır gibi gözükmüyor.

Yine eski başbakanlardan Ehud Barak'ın başbakan Netanyahu'yu İsrail için en büyük tehdit olarak göstermesi ve Netanyahu'nun hakkındaki dava nedeniyle kendisine darbe yapılmaya çalışıldığı iddiasının aksine, onun demokratik İsrail devletine örtülü bir darbe yaptığı ve ülkeyi bir diktatörlüğe çevirdiği şeklindeki iddiası da komplo teorisi gibi gözükmekle birlikte yadsınamayacak bir iddiadır.

Anlaşıldığı kadarıyla İsrail'de yargı reformu tartışmaları bir süre daha devam edecek. Bu sürenin çok uzamaması İsrail halkının olduğu kadar İsrail işgali altında yaşamak durumunda olan Filistinlilerin geleceği için de çok önemli. Zira bölgede değişen konjonktür ve bazı aktörlerin yeni bir barış sürecini başlatma girişimleri, İsrail'deki bu kaotik durum nedeniyle başlamadan bitebilir. Böyle bir durumda ise yaratılan kaosun müsebbipleri tarih önünde hesap verecektir.

Umarız İsrail halkı ve hükümeti arasındaki gerilimde sağduyu galip gelir ve hem kendi ülkeleri hem de bölgenin istikbali için kısa sürede rasyonel bir çözüm bulunur.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA