Türkiye'nin en iyi haber sitesi
İSMAİL NUMAN TELCİ

Arap Ligi’nin Türkiye hezeyanı

9 Eylül 2020'de Filistin ile Doğu Akdeniz gündemiyle bir araya gelen Arap Ligi üye ülkelerinin dışişleri bakanlarının toplantısından çıkan kararlar başta Türkiye olmak üzere bölge kamuoyunun tepkisini çekti. Toplantı sırasında Türkiye aleyhine söylemleriyle öne çıkan Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükrü ve BAE Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş yaptıkları konuşmalarda Türkiye'nin bölgedeki faaliyetlerinin engellenmesi gerektiğini iddia ettiler. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'den Libya'ya, Irak'tan Suriye'ye bölgedeki faaliyetlerine tepki gösteren iki yetkili ülkelerinin bölgedeki yıkıcı faaliyetlerini göz ardı ederek Ankara aleyhine tutumlarını ortaya koydular. Bu hususlar toplantı bildiri metninde de yer alırken İsrail ile BAE arasındaki normalleşme anlaşmasına herhangi bir tepki gösterilmemesi ise dikkat çekti.

Arap Ligi toplantısında Türkiye aleyhine öne çıkarılan bu söylemler sonrasında Ankara'nın tepkisi sert oldu. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı "Arap Ligi'nin Ülkemizi Hedef Alan Kararları Hk." başlığıyla yaptığı basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

● Arap Ligi üyeleri kendi yıkıcı gündem ve faaliyetlerini örtme amacıyla ülkemize yönelik asılsız ithamlarını Arap Ligi toplantılarına taşımaktadır.

● Toplantıda ülkemiz ile ilgili alınan kararları reddediyoruz.

● Ülkemiz Arap ülkelerinin toprak bütünlükleri ve siyasi birlikleri ile bölgenin istikrarına büyük önem vermektedir.

● Suriye'yi parçalamaya çalışan, Irak'ın egemenliğini tehdit eden, Yemen'in tarumar olmasına sebep olan, Libya'da darbecilerin yanında yer alan, Sudan'da kendi çıkarları peşinde koşan rejimlere, milislere, ayrılıkçı gruplara, terör örgütlerine destek veren malum yönetimler bulunmaktadır.

● Bu yönetimler Filistin davasını yok saymaktadır.

Arap Ligi'nin özellikle Türkiye karşıtlığı ile öne çıkan bazı ülkelerin giderek daha fazla güdümüne girmesi ve asıl amaçlarını göz ardı ederek siyasi çekişmelerin bir aracı haline gelmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Arap Ligi, Arap ülkelerinin toprak bütünlüğünü ve bu ülkelerin birlik ve beraberliğini savunmak yerine gittikçe bazı bölgesel aktörlerin ve Batılı ülkelerin dış politika perspektifleri ile uyumlu ve bu ülkelerin yönlendirmeleri ile hareket eden bir örgüt haline gelmiştir. Arap Ligi bölgede istikrarı temin edici kararlar almak yerine bölge ülkelerini dışlayıcı, suçlayıcı ve asılsız ithamlar ile ötekileştiren bir yapıya bürünmüştür. Arap halklarının olumlu görüş ve algılarına rağmen Arap Ligi'nin önde gelen rejimleri Türkiye aleyhine faaliyetlerde bulunarak kendi halklarının tercihlerini hiçe saymaktadır. Bu rejimler bir taraftan Türkiye'yi hedef alırken diğer taraftan da Batılı ülkeler ve İsrail ile yakınlaşmanın çabası içerisinde olmaktadır.

Arap Ligi'nin Arap ülkelerinin toprak bütünlüğü ya da demokratik yönetimlere kavuşması gibi bir önceliğinin olmadığı son dönemdeki açıklamaları ve eylemlerinde görülmektedir. Baskıcı rejimlerin yönlendirdiği Arap Ligi, Türkiye'nin Arap ülkelerinin toprak bütünlüklerine yönelik tehditleri bertaraf etme yönündeki girişimlerini de baltalamaya çalışmaktadır. Arap Ligi üyelerinden Mısır, BAE, Suudi Arabistan, Bahreyn gibi ülkeler son dönemde Türkiye'nin Suriye'de terörle mücadele kapsamında gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı , Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekatlarını Türkiye'nin işgalci bir konumda olduğunu resmetmek amaçlı kullanmaya çalışmaktadır. Ancak bu noktada Türkiye'nin harekatlarının uluslararası hukuka uygun olduğu gerçeğini çarpıtmaya gayret etmektedir. Türkiye terörle mücadele kapsamında uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanarak ve ilgili BM kararları ile uyum içerisinde sınır ötesi harekatlar gerçekleştirmektedir.

Türkiye'nin Suriye'deki harekatları Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumayı da amaçlamaktadır. Bu ülkede bir terör devletçiği kurulmasını engellemeyi amaçlayan Türkiye'nin bu tutumuna karşın Suudi Arabistan ve BAE yönetimleri Suriye'nin toprak bütünlüğünü hiçe sayarak Türkiye'ye zarar vermesini istedikleri PKK'nın uzantılarına destek vermektedir. ABD ve AB gibi küresel aktörler tarafından dahi terör örgütü olarak kabul edilmiş PKK'nın Suriye'deki uzantıları PYG/YPG'ye Suudi Arabistan ve BAE'nin lojistik, mühimmat ve finansal destek sağladığı uluslararası medyaya sık sık yansımaktadır.

Doğu Akdeniz söz konusu olduğunda Suudi Arabistan ve BAE gibi bu bölgeyle hiçbir coğrafi ilişkisi olmayan ülkelerin Türkiye'nin meşru ve haklı faaliyetlerini eleştirdikleri görülmektedir. Bu ülkelerin Türkiye'ye zarar vermek adına Yunanistan ve Fransa ile ortaklıklar kurdukları da dikkatlerden kaçmamaktadır. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki faaliyetleri de uluslararası hukuk çerçevesinde gerçekleşmekte ve Arap ülkelerinin çıkarlarına yönelik bir tehdit oluşturmamaktadır. Aksine Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki iddiası, Mısır, Lübnan, Filistin ve Libya gibi ülkelerin Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarından hakkaniyetli biçimde faydalanmalarını savunmaktadır ve Türkiye bu çerçevede bu ülkelerin haklarını gasp etmeye çalışan Batılı ülkelerle de mücadele etmektedir.

Sömürgeci geçmişine rağmen Fransa'nın Libya ve Lübnan'daki siyasi yapıları kontrol etmesi karşısında sessiz kalan Arap Ligi'nin Türkiye'ye karşı tepki göstermesi de anlamsızdır. Türkiye'nin bu ülkelerdeki yapıcı ajandasının aksine Fransa tarihten gelen sömürgeci politikalarını devam ettirmeyi hedeflemektedir. Libya'da gayrimeşru güçlerin lideri darbeci Hafter'in merkezde olduğu siyasi bir sistem meydana getiremeyen Fransa, Lübnan'da da halk tarafından hoş karşılanmamakta ve eleştirilmektedir. Fransa'nın bu tutumu Arap Ligi ülkeleri tarafından kınanması ve reddedilmesi gereken bir durumdur.

Arap Ligi'nin Türkiye'nin Libya'daki faaliyetlerine karşı eleştirisi de tamamen yersiz ve gerçeklikten uzaktır. Türkiye, Libya'daki faaliyetlerini uluslararası camia tarafından tanınan meşru hükümetle koordineli bir şekilde gerçekleştirmektedir. Ulusal Mutabakat Hükümeti ile olan iş birliği ile Türkiye, Libya'nın toprak bütünlüğünü, siyasi ve ekonomik istikrara kavuşmasını ve çatışma ortamından uzaklaşmasını hedeflemektedir. Libya'da etkin olmak isteyen BAE, Suudi Arabistan ve Mısır gibi Arap Ligi ülkeleri ise bu hedeflerin aksine ülkedeki çatışmayı daha da derinleştirme ve demokratik değerlerden uzak bir yönetimin hayata geçirilmesine odaklanmaktadır.

Arap Ligi'nin asıl kuruluş gayeleri arasında Arap ülkeleri arasında iş birliğini artırmak bulunmaktadır. Ancak Arap Ligi'nin son yıllardaki eylem ve kararlarıyla bu amacından uzaklaştığı görülmektedir. Katar'a yönelik Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır tarafından 2017'de başlatılan siyasi ve ekonomik abluka halen devam etmektedir. Bunun yanında Arap Ligi ülkeleri arasında bir dayanışmanın varlığı da söz konusu değildir. Suriye'deki iç savaş nedeniyle evlerinden olan milyonlarca Suriyeliye birçok Arap Ligi ülkesi sırt çevirmiştir. Özellikle Körfez ülkeleri milyonlarca Asyalıya ev sahipliği yaparken Suriyeli mültecileri kabul etmemiştir. Yemen'de yaşanan insani kriz sürecinde de en büyük sorumluluk Suudi Arabistan ve BAE'dedir. Bu ülkeler Yemen'deki savaşın başlıca müsebbibi olmanın yanında bu ülkedeki insani kriz karşısında ise herhangi bir adım atmamıştır.

Arap Ligi'nde ağırlığı olan ve Türkiye karşıtı kararlar alınmasına öncülük eden Suudi Arabistan, BAE ve Mısır gibi ülkeler bölgede demokrasi karşıtı hareketlerin en büyük düşmanlarıdır. Bu ülkeler Arap devrimleri sürecinde demokratik dönüşümler yaşanmasını engellemek adına her türlü çabayı sarf etmiştir. Öte yandan Türkiye ise bölgede demokrasinin hayata geçirilmesi, şeffaf ve hesap verilebilir yönetimlerin kurulması ve ekonomik kalkınmanın önünün açılması gibi hedeflerle bölgesel dönüşüm sürecini desteklemiştir. Bu bağlamda Türkiye, Mısır'daki askeri darbeye karşı çıkarken baskısı yönetimlere de görevi sivil otoritelere devretmeleri konusunda çağrılarda bulunmuştur. Dolayısıyla Türkiye aslında Arap halkları açısından demokratik ve özgürlükçü bir ajandayı savunurken Arap Ligi'ni domine eden rejimler ise bölge halklarının baskıcı yönetimler tarafından kontrol edilmesini ve statükonun devamını arzulamaktadır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA