Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MUSTAFA CANER

Çin-İran Stratejik İşbirliği Anlaşması’nın yankıları

İran siyaseti ve uluslararası siyasi gündem bu sıralar İran ve Çin arasındaki 25 yıllık bir Stratejik İşbirliği Anlaşması'nın hayata geçmesi ihtimali üzerinden şekilleniyor. Doğuracağı muhtemel sonuçları itibarıyla anlaşma yalnızca Çin ve İran ikilisini değil, Ortadoğu'yu ve küresel aktörleri de alakadar ediyor. Esasen söz konusu anlaşma 2016'da Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in Tahran ziyaretinde gündeme gelmişti. O dönemde İran dini lideri Ali Hamaney anlaşmadan olumlu şekilde söz etmişti. Geçtiğimiz günlerde Hükümet Sözcüsü Ali Rabii'nin açıklamasıyla konu yeniden gündeme geldi. Fakat bu kez birbiri ardında yapılan açıklamalar meselenin ciddiye alındığını gösteriyor.

Anlaşma prensip olarak 25 yıl boyunca Çin'in İran'daki enerji, taşımacılık, ulaşım, denizcilik gibi muhtelif sektörlere 400 milyar dolarlık bir yatırım yapmasını ve bunun karşılığında yaklaşık yüzde 30'luk petrol ve doğal gaz indirimi kazanmasını öngörüyor. Çin ve İran arasında askeri iş birliği de konuşulan konular arasında geliyor. İran'ın son zamanlarda ABD yaptırımları ve koronavirüs salgını sebebiyle çökme eşiğine gelen ekonomisi, anlaşmaya olan ihtiyacını açıklıyor. Öte yandan Çin'in de enerji açısından dışa bağımlı olması ve ABD ile olan rekabetinde Ortadoğu'ya açılma stratejisi gibi faktörler İran ile olan yakınlaşmasında kilit faktörlerin başında geliyor.

Anlaşmanın İran siyasetinde muvafıkları ve muarızları bulunuyor. "İran topraklarının Çin'e satıldığı, hükümetin gizlice Çin ile anlaşma yaptığı, askeri tesis ve üslerin Çin'in kullanımına açılacağı" türünden şayialar ortalıkta dolanıyor. Anlaşmaya ilişkin internette dolaşan ve gerçekliği şüpheli olan 18 sayfalık bir taslak metin dışında açıklanan resmi bir anlaşma metni bulunmuyor. Bu yüzden çeşitli spekülasyonların önü açılmış durumda.

Ruhani hükümeti anlaşmayı kamuoyunda savunan aktörlerin başında geliyor. Hükümete göre Asya'ya yönelmek ve Çin ile Hindistan gibi ülkelerle bağları kuvvetlendirmek İran'ın yararına atılacak adımların başında geliyor. Gerek Cumhurbaşkanlığı Ofisi Başkanı Mahmud Vaizi gerekse Dışişleri Bakanı Zarif, anlaşmanın gizli olmadığı, çok yakında kamuoyu ile paylaşılacağı ve hiçbir İran toprağının yabancı ülkelere verilmeyeceğini defaatle vurguladılar. İran siyasetinin en güçlü kurumlarından olan Muhafızlar Konseyi de anlaşmadan yana tavır aldığını açıkladı. Anlaşmanın Ali Hamaney ve Muhafızlar Konseyince pozitif karşılanması, aslında bütün sürecin Ruhani hükümetinden çok müesses nizamın inisiyatifi ve rızasıyla yürütüldüğünü gösteriyor.

Anlaşmaya en sert muhalefeti yürütenlerin başında ise eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad geliyor. Ahmedinejad, hükümeti halktan gizli başka ülkeler ile anlaşma yapmakla suçluyor. Ahmedinejad'ın önümüzdeki yıl düzenlenecek cumhurbaşkanı seçiminde adaylığını koyması bekleniyor. Bu sebeple aktüel siyasi tartışmalarda yer alması anlaşılabilir. Ilımlı muhafazakar siyasetçi ve bir önceki dönemin Tahran milletvekillerinden Ali Mutahhari ise Çin'in önce Uygurlara uyguladığı zulme son vermesi gerektiğini söyleyerek tavır almış durumda. Reformist aydınlardan Sadık Zibakelam ise anlaşmayı savunmayı, "Amerika anlaşmaya karşı çıktığı için anlaşma iyidir" şeklinde gerekçelendiren görüşü eleştiriyor. Zibakelam'a göre meselelerde ABD'nin pozisyonunu referans alarak karar vermek her zaman müspet sonuçlar üretmeyebilir. Kamuoyundaki tartışmalara ve anlaşmaya yönelik şüphelere rağmen anlaşmaya açıkça muhalif olanlar şu an için İran siyasetinde fark yaratacak güçte isimler değiller.

ABD anlaşmaya nasıl bakıyor?

ABD tarafından anlaşma 1828'de İran ve Rusya arasında imzalanan ve İran'ın bugünkü Ermenistan topraklarını ve Azerbaycan'ın güneyini Rusya'ya kaybettiği Türkmençay Anlaşması'na benzetildi. Çin-İran anlaşmasını "Türkmençay II" olarak isimlendiren ABD yönetimi, Dışişleri Bakanlığının Farsça hesabından atılan anlaşma karşıtı tweetler ile İran kamuoyunu da etkilemeye çalıştı. ABD'nin bu tutumunun arkasında iki saik yatıyor: Birincisi, İran üzerinde uygulanan "maksimum baskı" politikasının boşa çıkacak olması. İran anlaşmayla birlikte ekonomik anlamda bir ferahlama yaşayacak. İkincisi ise, ABD'nin Çin'e karşı yürüttüğü ticaret savaşlarında darbe alacak olması. Ancak Washington yönetiminin İran'ı Çin'e mecbur bırakan kendi "maksimum baskı" siyaseti değilmiş gibi hareket etmesi de İran siyasetindeki çıkmazı işaret ediyor. Öte yandan İran-Çin yakınlaşmasından İsrail de oldukça rahatsız. Muhtemel anlaşmadan Tahran yönetiminin güç kazanması Tel Aviv'in de İran üzerindeki hesaplarına darbe vuracak.

Anlaşmanın hayata geçmesi pek çok koşulun cevaz vermesine bağlı. Uluslararası anlaşmalar Anayasa gereği Parlamento tarafından onaylanmak durumunda. Muhafazakarlardan oluşan parlamentonun Ruhani'ye muhalefeti bilinen bir gerçek. O yüzden şu an için Parlamentonun potansiyel karşı çıkışı tahmin edilebilir. Bunun yanında anlaşmanın zamana yayılması durumunda bir sonraki cumhurbaşkanı ve kabinesinin tavrı da belirleyici olabilir. Ancak müesses nizam güçleri zorladığı takdirde gündelik siyasi dengelerde etkisi saklı kalmak kaydıyla anlaşmanın imzalanması olasılığı yüksek. Diğer taraftan Çin yönetiminin ABD yaptırımlarına karşı İran'dan resmen petrol almayı durdurmuşken böylesine kapsamlı bir anlaşmayı hayata geçirecek olma ihtimaline kuşkuyla bakılıyor. Ancak ticaret savaşlarının iki ülke arasındaki tansiyonu yükseltmesi Çin'in yeni ve cesur adımlar atmasını mümkün kılabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA