Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SALİH TUNA

Onca şeyden sonra...

Adnan Oktar'ın eski müridi, FETÖ'nün de yeni muhibbi olan Taha Akyol'un mahdumunun ecnebi bir gazetede "dönemin başbakanı" Erdoğan'ı "otoriter" diyerek aşağılamaya çalıştığı bir yazısını eleştirdiğim için "ahlakımızı" sorgulamaya kalkışan gevşek bir köşe yazarı bir müddet sonra refikimiz Star gazetesinin Necip Fazıl ödülüne layık görülmüştü.
O günden sonra ödüller hakkında (dilim şişse de) yazmayacağım demiştim.

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Ne ki, geçen gün sahipleri belli olan Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri'nin hayırlı uğurlu olmasını dilemeden de geçmek istemem.
Ödül alanlar içinde Sadettin Ökten hocamız gibi mübarek insanlar var. Hepsini tebrik ederim.
Hazır yeri gelmişken naçizane bir beklentimi de dillendirmeden geçmeyeyim:
"Son İyi Şeyler" adlı ödüllü öykü kitabı, "Kanamalı Haydut" adlı mükemmel deneme kitabı, "Cumhuriyet Apartmanı" adlı belgesel romanı ve son romanı Ulufer'le (ve daha birçok eseriyle) Ahmet Kekeç'e ödül verilmesini beklerdim. (Biliyorum, sevgili arkadaşımın böyle bir beklentisi olmaz. Dillendirmemden de hazzetmeyecektir. Beni bağışlasın, içimden geleni yazdım.)
Neyse, takdir böyleymiş. Saygımız sonsuz...
Ahmet Kekeç'in siyasi iktidarı açıktan desteklemesi sanatçı kişiliğini ve eserlerini unutturmuş (veya gölgede bırakmış) olamaz herhalde. Zaten kriter nedir tastamam bilemiyorum.
Benim bildiğim şudur:
Ahmet Kekeç kardeşim 28 Şubat sürecinde yıllarca müstear isimle yazmak zorunda kalan, mahkeme kapılarında süründürülen, kimi zaman da Küçükmustafapaşa'daki o kıraathanenin önünde olduğu gibi yanımızdan polis nezaretinde alıp götürülen, hülasa devrin cefasını çeken çok değerli bir edebiyatçımız, aydınımızdır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın takdirlerine arz edilen isimler arasında kimler vardı, bilemem.
"Kendi gönüldaşlarına ödül verdiler" denilmesini istememiş de olabilirler.
Şayet öyleyse (neden öyleyse?) iktidara mesafeli olanlar arasında sizi bilmem ama benim aklıma ilkin Hüseyin Haydar gelir. Tek başına "15 Temmuz" şiiri bile yeter.
15 Temmuz dedim de aklıma geldi...
"Sosyal bilimler" alanında ödüle layık görülen İsmail Kara'nın 15 Temmuz konusunda kafası bir hayli karışık anlaşılan.
Al Jazeera Türk'te yayımlanan "Bizi kutuplaşmadan kim kurtaracak?" başlıklı söyleşisinde, "15 Temmuz'da karşı karşıya kaldığımız hâdisenin daha ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz" diyor.
Demek, 252 vatandaşımız daha ne olduğunu bilmedikleri bir "hadisede" tankların altına yatıp şehit oldular!..
İsmail Kara bunca yaşanandan sonra şunu sorabiliyor:
"Nasıl oldu da dün çok büyük imkân olarak gözüken bir hâdise, bugün en büyük tehlike haline dönüştü. Türkiye bunu kendine nasıl yaptı? Nurculuğun içinden gelen, yeni unsurlar kazanan bir cemaat, bu hâle nasıl geldi?.."
"Cemaat" dediği Gladyo hakkında yazılıp çizilen (CIA İstasyon Şefi Ruzi Nazar'dan Yaşar Tunagör'e, Kasım Gülek'ten Fuat Doğu'ya kadar) onca şeyden sonra, hele hele 15 Temmuz'dan sonra hâlâ bunu sorabilmesi son derece manidar.
İsmail Kara bir de çok endişeli.
"Cemaatle mücadele her bakımdan bizi güvensiz bir alana" götürebilirmiş! Öyle diyor.
Yani?
Diğer cemaat ve tarikatlara doğrudan veya dolaylı müdahaleler olabilirmiş. Cemaatler, "Bizim böyle bir derdimiz yok" diyorlarmış ama hâdisenin tamamının böyle olmadığı kanaatindeymiş.
Cemaatler bizim böyle bir derdimiz yok dedikleri halde endişelenmesi siyasi iktidara karşı güvensizliğin örtük ifadesi değilse nedir?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA