Türkiye'nin en iyi haber sitesi
İSA TATLICAN

İsrail’in “Vadedilmiş Topraklar” hayali neyi hedefliyor?

İsrail'in "Vadedilmiş Topraklar" hayali neyi hedefliyor? Arz-ı Mevud'un nihai hedefinde Kıbrıs ve Türkiye de var

Prof. Nuh Arslantaş: Vadedilmiş toprakların kuzey sınırı Türkiye'yi ilgilendiriyor. Fırat nehrinin çıkış noktasını esas alırsak bu sınır Malatya'ya uzanıyor. Bazı Yahudi din adamları Gaziantep ve çevresine dikkat çekiyor. Arz-ı Mevud Kıbrıs'a kadar genişleyebilir.

43 gündür Gazze'de devam eden soykırım ve işgal, Yahudilerin "Vadedilmiş Topraklar" (Arz-ı Mevud) hayalini yeniden gündeme getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz hafta bu hayalinin içerisinde Türkiye'nin de yeraldığını söyleyerek önemli bir tehlikeye dikkat çekmişti. Tahrif edilmiş Tevrat'ta Arz-ı Mevud'un sınırları "Mısır ırmağından Fırat ırmağına kadar olan bölgede ayak bastığınız her yer sizin olacaktır" şeklinde çizilmiştir. Günümüzde milyonlarca Yahudi bu toprakların bir gün İsrail devleti sınırları içerisine dahil edileceğinin hayalini kuruyor.

Peki Arz-ı Mevud'un sınırları nereye uzanıyor? Mesela bu sınırlar içerisinde Türkiye ve Kıbrıs da var mı? İsrail'in Filistin'den sonraki hedefi neresi?

Tüm bu soruları İsrail'de İbranice kaynaklar üzerinde araştırmalar yapan, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Nuh Arslantaş'a sorduk.

İşte açıklamalarından başlıklar:

VADEDİLEN TOPRAKLAR HER YAHUDİ'NİN İDEALİDİR

Eski dilde "Arz-ı Mevud" olarak bilinen bu terim günümüzde "Vadedilmiş Topraklar" olarak yaygınlık kazanmıştır. Arapça ve İbranicede yine aynı anlamda sırasıyla "Arzu'l-Mîâd" ve "ha-Arets ha-Muvtahat" terimleri kullanılırken, İngilizceye ise "the Promised Land" olarak çevrilmiş ve yaygınlık kazanmıştır.




Arz-ı Mevûd hikayesi Tevrat'a dayanır. Tevrat'ın ilk kitabı Tekvin'in 15. babında anlatıldığı kadarıyla Tanrı, İbranilerin atası Hz. İbrahim 75 yaşındayken kendisiyle bir ahit yapar. Bu ahit karşılığında İbrahim ve soyuna Tevrat'taki ifadesiyle "Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat nehrine kadar" yani Nil'den Fırat'a kadar geniş bir coğrafyayı soyundan gelecek nesillerin dürüst, yani kendisine samimi anlamda kulluk yapmaları şartıyla vermeyi vaat etmiştir. Karşılıksız bir vaat değildir bu.

FİLİSTİN TOPRAKLARINDA YAŞAMAMAK KÜFÜRLE EŞDEĞER GÖRÜLÜR

Bu toprakları onlar için değerli kılan Tanrısal tecellinin orada vuku bulması, Yahudi geleneğinde "Şehina" adı verilen bu tecellinin burada meskun olmasıdır. Halbuki siz İslamiyet'i yeryüzünün herhangi bir bölgesinde tüm kurum ve kurallarıyla yaşayabilirsiniz. Yahudilikte ise durum öyle değildir. Vaat edilmiş topraklar Yahudi kimliğinin önemli bir parçasıdır. Kendilerini Tanrı'nın seçilmiş bir milleti olarak kabul eden Yahudiler ibadetlerinin önemli bir kısmını bu topraklarla bağlantılı olarak değerlendirmektedirler. Kurban, hac, zekat vs. Yahudilikte pek çok ibadet bu topraklarda yaşanması durumunda geçerlidir. Ahirette vuku bulacak hesap-kitap, haşir-neşir bu topraklarda gerçekleşecektir. Hatta bazı Yahudi alimler Filistin toprakları dışında yaşamayı küfürle eşdeğer görmüşlerdir. Vadedilen bu toprakları onlar için önemli kılan bu hususlardır.

BAŞKA HALKLARA BU TOPRAKLARDA YAŞAM HAKKI YOK

Gazze'deki işgalde vadedilen topraklar anlayışının doğrudan etkisi var. Sürgünlerle uzun süre bu topraklardan uzak yaşayan Yahudiler tarih boyunca hep bu topraklara dönmeyi ve bu topraklarda yaşamayı hedeflemişlerdir. Günümüzde Gazze'ye yönelik savaşın acımasız olmasının arka planında da bu vardır aslında. Yahudilikte bu toprakları ele geçirmek için yapılan savaşlar, Tanrı'nın yapılmasını emrettiği "zorunlu savaşlar" kategorisindedir. Literatürde bu savaş "milhemet mitsva" olarak adlandırılır. Gelenekte Tanrı adına yapılan veya Tanrı'nın İsrailoğulları adına yaptığı bu savaştan Tevrat'ın Tesniye kitabının 20. babında bahsedilmektedir. Bu savaşın özelliği Filistin bölgesinde, yani Yahudilere vadedilen topraklarda yaşayan halklara hayat hakkı tanınmamasıdır.


Prof. Dr. Nuh Arslantaş


HAMAS, NETANYAHU'YA "AMELEK" TRAVMASINI HATIRLATTI

İsrailoğulları Filistin'e girdikleri sırada bu halklar Hiti, Emori, Kenani, Perizi, Hivi, Yevusi ve Girgaşilerdi. Mısır'dan Çıkış'ta İsrailoğulları'na yaptıkları ani baskınla büyük travma yaşatan Arap Amalek kavmi de bu kategoriye dahil edilmiştir. Tevrat'ta Amalek'in ilk fırsatta mutlaka ortadan kaldırılması; kadın-erkek, çoluk-çocuk, öküz, koyun, deve, ya da eşek…neye sahiplerse hepsinin yok edilmesi emredilmiştir. Netanyahu'nun geçtiğimiz haftalarda Filistinlileri Amalek'e benzetmesinin sebebi de budur. Çölde Amalek'in ani saldırısıyla İsrailoğulları'na yaşattığı korkunun bir benzerini 7 Ekim'de Hamas yaptığı ani baskınla yaşatmıştır. Yahudi tarihsel belleği güçlüdür. Hamas'ın bu saldırısı, günümüzde İsrail'de yaşayan radikal din adamları ile aşırı sağcı ve dinci politikacılarda Tevrat'taki Amalek baskınını çağrıştırmıştır. Radikal din adamlarının "Her dönemde bir Amalek vardır; günümüzün Amalek'i de Filistinliler ve Araplardır" mealinde fetvalarının yaslandığı tarihi arka plan budur. Amalek'e beslenecek kin ve ondan alınacak öç de çağlar boyunca devam edecektir. Yahudi geleneğinde bu durum "Amalek'in sana yaptıklarını hatırla, asla unutma: Zahor al tişkah" şeklinde mottolaşmıştır.

NEFES ALAN HER CANLI YOKEDİLECEK

Tesniye kitabının 20. babında da belirtildiği üzere, vadedilen topraklarda yaşayan halklarla yapılan savaşlar zorunlu savaşlardır. Bu milletlere herhangi bir barış teklifi yapılmayacağı gibi, savaşın kazanılması durumunda da kendilerine asla hayat hakkı tanınmayacaktır. Tevrat'ın ifadesiyle "nefes alan her canlı" yok edilecektir. Amalek'i Filistinliler ve Araplarla özdeşleştiren radikal din adamları günümüz bölge halklarını da vadedilen topraklarda yaşayan Kenanlı uluslara benzetmekte; verdikleri fetvalarda bu tür tarihi ve dini metinlere atıflar yapmaktadırlar.

TÜRKİYE'NİN GÜNEYİ VADEDİLMİŞ TOPRAKLAR İÇERİSİNDE

Vadedilen toprakların kuzey sınırı Türkiye'nin güney sınırlarını ilgilendirdiği kesin.Fırat'ın çıkış noktasını esas alırsak, sırasıyla geçtiği Tunceli, Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman ve Gaziantep de bu topraklara dahil dahil olduğunu söyleyebiliriz. Siyasi, diplomasi ve askeri gücünüze bağlı olarak bu bölgeleri de pekala bu vaade dahil edebilirsiniz. Bugün İsrail'de buna teşne pekçok radikal Yahudi din adamı da mevcut. Verdikleri fetvaları açık kaynaklardan hepimiz takip ediyoruz. İsrail ordusunda da bu tür fetvaları "aldık-kabul ettik" diyecek pekçok radikal dinci asker ve komutan mevcut. Zira ordudaki aşırı sağcı ve radikal dincilerin sayısı her geçen artıyor.

Harita üzerinde bir cetvelle Elazığ'dan Nil'e bir çizgi çekerseniz, İskenderun Körfezi, Kıbrıs, Suriye ve Lübnan sahil şeridinden Nil'e kadar Mısır'ın Filistin'e yakın tüm Akdeniz sahil şeridini de bu sınırlara dahil edebilirsiniz. Böyle bir yorum Kıbrıs'ı da içine alacak şekilde genişleyebilir. Farz-ı muhal yani ama, bunun biraz da dönemin siyasi ve askeri şartlarına bağlı olduğu söylenebilir. Nitekim Tevrat'ın Tesniye kitabının 11. babında "Ayağınızın bastığı her yer sizin olacak; çölden, Lübnan'dan, Fırat Nehri'nden Akdeniz'e kadar" şeklinde genel bir ifade var. Aslında bu ifade benim biraz önce yaptığım yoruma da kapı aralayan bir ifade.

YAHUDİ DİN ADAMLARINA GÖRE GAZİANTEP'DE BU HARİTADA

Vadedilen topraklarla ilgili Tesniye kitabının 11. babında yer alan pasajın yorumlarında İsrailoğulları'nın Filistin'i tamamen ele geçirdikten sonra komşu bölgelerden ele geçirilecek yeni yerlerin de Yahudilere ait olacağı; Erets Yisrael olarak isimlendirilen Filistin'in kutsiyetinin o yerlere de yayılacağı, Filistin'le ilgili bazı dini vecibelerin oralarda da bağlayıcı olacağına dair yorumlar yapılmıştır. Bu yorumlara göre Filistin'in ele geçirilmesi önceliklidir, ön şarttır. Ancak yorumlarda komşu bölgelerin ele geçirilmesinin önünde herhangi bir engelden de bahsedilmemektedir.

Öte yandan vadedilen toprakların sınırını ülkemiz sınırları içerisine kadar uzatan yorumlar da vardır. Mesela Sayılar 34. bapta vadedilen toprakların kuzey sınırından bahsedilirken bu sınırın en ucunun Hatsar Eynan adı verilen bir yerde bittiği belirtilir. Çağdaş Yahudi alimlerden Aryeh Kaplan, bazı Yahudi din adamlarının bu yeri Gaziantep ve çevresi olarak yorumladıklarını ifade etmektedir.

KIBRIS İSRAİL İÇİN ÇOK STRATEJİK

Kıbrıs dünyanın tam merkezinde jeo-stratejik ve enerji kaynakları açısından oldukça önemli bir noktada. Kıbrıs'a hakim olan, Akdeniz ve çevresine hakim olur. Son dönemlerde Cumhurbaşkanı Merhum Denktaş'ın eski danışmanı Sabahattin İsmail, KKTC'deki İsrail bağlantılı yatırımlara ilişkin dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Hem Kıbrıs hem de bizde açık kaynaklara yansıyan pek çok haberde Karpaz bölgesinde geniş ve verimli arazilerin Yahudi kökenli iş adamları tarafından satın alındığı yönünde haberler çıktı. Binlerce dönüm arazilerden bahsediliyor. Bir kısmı hileli yöntemlerle satın alındığı iddia edilen bu arazilerin Antalya karşısında Türkiye-KKTC arasındaki deniz trafiğini ve İskenderun körfezini kontrol edecek stratejik bir konumda olduğu da ifade ediliyor. Bu tür haberler kamuoyunda haklı olarak endişeler yaratıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA