Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Karantinanın harika kitapları...

Mart ortalarından, yani karantina başlayıp eve kapandığımızdan bu yana, sanki başımıza gelecekler biliniyormuş gibi, harika kitaplar çıktı, piyasaya..
Son yıllarda kitap okuma tarzım değişti. Böylesi daha çok hoşuma gidiyor. Birine takılıp bitene dek gitmiyorum.. Hepsi birden masamda.. Hepsini birden okuyorum.
Bazıları zaten bölüm bölüm anılar gibi.. Hangisini açsam o.. Bazıları devamlılık gösteriyor.
Onları da bildiğiniz eski usul..
Kaldığım yere işaret koyarak..
Dün Orhan Ayhan'ın lök gibi (Büyük boy.. 400 Sayfa) kitabını bininci defa karıştırırken kafama dank etti..
"Yahu ne egoist adamsın.. Bu güzel kitaplardan okuruna da söz etsene.. Onların da meraklısı var.. Vakti var.. Onlar da okur belki.."
Tabii "dank etme" lafın gelişi.. Orhan'ın o devasa kitabı düşse, beyin kanaması geçirirdim herhalde..
O zaman başlayalım ve de Orhan'dan başlayalım.. Neden?. İkimiz de mesleğe beraber, 1957'de başladık da ondan..

"Mikrofonda 57 Yıl"

Orhan Ayhan, son bayramda bana en güzel kutlamayı atan dostum, kardeşim.. "Her devirde kendi adamın oldun.."
Gazeteci Hıncal'a, bana bundan daha güzel ne söylenebilir ki..
Hatalarımla, sevaplarımla, hep "ben" olmaya çalıştım. Doğrularımı da, yanlışlarımı da kimse yaptırmadı bana.. Hepsi benim..
Orhan'ın kitabı bir derleme.. Muhteşem bir gazete ve dergi arşivi var. Bir gazeteci olarak kesmiş saklamış, yarım asırdır..
..Ve o hazineden seçtiklerini bize açmış işte..
"Mikrofonda 57 Yıl/ Goooooller... Nakavtlar... Portreler ve Anılar... /1962- ..."
Açılış sayfasında Muhammet Ali'nin resmi ve o unutulmaz sözleri var..
"Şampiyonlar salonlardan çıkmaz.
Şampiyonlar içlerinde tutku, hayal ve amaç olan insanlardan çıkar." 372'nci sayfada Orhan, bir futbolcuyla konuşuyor. Yanında haberi var. Haberin yayınlandığı gazetenin kupürü..
Haberi o kupürden aynen okuyoruz.
"Adana Demirsporlu yöneticiler ne yapacaklarını bilemiyor. Takımın en iyi oyuncusunu kaybetmek üzereler. "İlle de Beşiktaş'a gideceğim" diye tutturuyor. Kadrolarında tutabilmek için 350 bin liraya kadar çıkmışlar. 1974'te yani çok iyi para. Ama nafile!. Yine ayni yanıt..
"Başka takımda oynayamam." Peki yanında resmi ile beraber, "İlle de Beşiktaş!. Başka takımda oynayamam" diyen genç Adanalı futbolcu kim?.
Fatih Terim!.
1957'de gazeteciliğe, 1962'de mikrofona başlayan Orhan, o zaman tek gazetecilikle geçinmek zor ya.. Filmlerde seslendirme bile yapmış. Sesini mikrofondan beğenen İpek Filmciler ona ilk işini vermişler.
Doris Day ile Rock Hudson'ın oynadıkları o çok ünlü romantik komedi Pillow Talk/ Yastık Kavgası filminin Türkçesi için almış, dublaj stüdyosuna götürmüşler.
Filmde durmadan kavga eden karı koca, yani Doris'le Rock, aralarını bulması için bir avukat arkadaşlarından yardım istiyorlar.
Gelip ikisini de dinleyecek ve karar verecek.
Avukatı seslendirecek Orhan Ayhan.. Avukat geliyor.. Sessizce dinliyor ve kararını açıklıyor. Film dünyasındaki ilk sesi, ilk repliği 2 kelime.. Sadece 2 kelime..
"Kız haklı!." İpek Film 15 lira vermiş Orhan'a.. "Kelimesi 7.5 lira yani" diyor.
İstanbul radyosunda maçları saatlerce anlatırken 32 lira alan adama, iki kelime için 15 lira servet gerçekten. Tramvay 3 kuruş o günlerde..
15 lira ile İstanbul'u 30 kere turlarsın..
Baştan sona ilginç resimler, olaylarla dolu harika bir Spor Anılar Ansiklopedisi yapmış Orhan.
Kitabına Türk Hava Yolları sponsor olmuş.
Kutlarım THY!. Ararsanız eğer.. www.comertler.com.tr

*

"büyük duygular küçük mucizeler"

En eski Orhan Ayhan'la başladım.. En yeni Yağmur Akpınar ile devam edelim.. Yağmur henüz 24 yaşında.. Benim sevgili arkadaşım, kardeşim Necati Akpınar'ın kızı..
Necati bilirsiniz, BKM'yi ayakta tutan ve Yılmaz'ın (Erdoğan) o muhteşem filmleri yapmasını sağlayan devasa bütçeleri kazanan adam.
BKM, hem gençleri yetiştiren bir kültür merkezi, hem eğlendiren ticari, hem de tarihe geçen unutulmaz ama Yılmaz'ın çekim maliyetleri yüzünden seyirci rekoru kırmasına rağmen zarar eden o harika filmleri yapan firma..
Necati ile bir pazar kahvaltı gurubumuz vardı. Üniversite öğrencisi kızı Yağmur da bize her pazar yeni bir yer bulur, götürürdü. Her hafta başka semt, başka güzellik, başka lezzet..
Minik bir defteri vardı Yağmur'un.
Duygularını karalardı. Bir gün aldım elinden.
Karıştırdım.. Nasıl ama nasıl güzel yazmış.
"Yağmur sen yazmalısın" dedim.. "Yazdıklarını da bana getirip göstermelisin.."
Enfes şeyler geldikçe bastırdım.. "Yaz..
Yaz.." Sonra mezuniyet yılı geldi. Dersler ağırlaştı..
Buluşamaz olduk. Tam toparlarken pandemi..
..Ve dün elime "Yağmur Akpınar" imzalı kitap geldi, işte..
"büyük duygular küçük mucizeler" Çevirdim kapağı.. İlk sayfayı bana imzalamış..
"Sevgili Hıncal Ağabeycim Beni her zaman yazmaya, yazdıklarımı paylaşmaya yönlendirdiğin için binlerce kere teşekkür ederim. Anladım ki, yazmak paylaşınca güzel. Umarım bu kitapla yazmaya cesaret edemeyenlere de ilham kaynağı olabilirim..." Tabii ya.. Tabii "Yazmaya cesaret edemeyenler" o kadar çok ki dünyamızda.. En başta ben..
M. Ali Ağabey, beni daha birinci sınıfa yeni başlamışken Mülkiye kantininden alıp, zorla gazeteci yapmasa.. Bana zorla köşe açmasa..
Sinema, tiyatro, konser izlenimleri, spor eleştirilerini emirle yazdırmasa, şimdi muhtemelen emekli bir avukattım, bir sahil kentinde ölümü bekleyen..
Yağmur'un kitabını heyecanla açtım.. İlk sayfaları en hızlı okuma ile geçtim..
İki ayrı kitap iç içe sanki..
Ön sözünde "Barışmak.. Kendinizle başlayarak ve çevrenizle devam ederek..
İnanın hepsi bir kararla başlıyor" diyen kitap bildiğiniz şu anda okuduğunuz dik harflerle başlıyor.
Bunlar genç yazar Yağmur'un "Aşk" üzerine denemeleri.. İlk bölümde, aşkın değerini bilmeyi, aşktan korkmamayı anlatıyor.. Şemsi Tebrizi'den alıntı yaparak..
"Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmadığını.." Sonra sayfayı çeviriyor.
"Onun Hikayesi" başlıyor.. Burada yazılar dönüşüyor.
"İtalik!." Yani yana eğik harf tipleri oluyor.
Orası kitabın uzun öykü, ya da kısa roman bölümü. Genç Sümbül'ü anlatıyor..
"Neden Sümbül" dedim Yağmur'a..
"Seninki gibi modern bir ad koymadın kahramanına.." "Bilmem" dedi.. "İçimden öyle geldi.
Sümbül dersem, okur daha çok sempati duyar sanki, diye düşündüm.." Bir bölüm Sümbül'ün hikayesini yazmış, bir bölüm, anlattığı konuda kendi görüş düşüncelerini derleyen denemeler..
Böyle bir yazım tarzının ilk defa denendiğini söyleyebilirim.
Yağmur'un en büyük özelliği, böyle devrimci bir ilke cesaret etmesi.. Siz de okumayı deneyin..
Korkmayın..
Kim bilir, "Belki altı, üstünden iyidir!." 194 sayfalık kitap Küsurat Yayınları'ndan çıkmış.
www.kusuratyayinlari.com

*

Bu güzel kitapları ikişer satırla geçmeye gönlüm de, kalemim de varmadı.. O zaman "devamı gelecek" diyelim bugünlük..

***


Safter ve Kışlalı...

Evden çalışmaya başladık ya.. Yasemin'le aramızda bir kopukluk oldu ve Safter dostumun (Yılmaz) Los Angeles'tan attığı mail, dün elime geçti, ancak.

***

Sevgili Hıncal,
Mektebi Sultani'den sınıf ve sıra arkadaşım M. Ali'nin (Kışlalı) vefatını şimdi öğrendim.
Başımız sağ olsun.. 1953 mezuniyet yılı 12/C sınıfında ben, M. Ali ve Coşkun Özarı arka sırada yan yana otururduk..
Bugün ikisi de yok..
M. Ali iyi bir basketbolcu olmak istiyordu..
Lise takımında pivottu. Coşkun da futbol takımının kaptanı.. Ben de Okul Spor Genel Kaptanıydım..
O yıllarda gazetecilikle ilgilenen iki kişi vardı sınıfta...
Biri Çetin Emeç.. Babasının çıkardığı Son Posta gazetesi dolayısıyla.. Öteki de üç yıldır Yeni Sabah'ta spor muhabirliği yapan ben..
M. Ali ile yine bizim devreden Sinan King Galatasaray Genç Takımı'nda oynuyorlardı..
Sınıfın en arkasında oturan bizim üçlüyü hiçbir hoca tahtaya kaldırmazdı..
Biz sınıfın babalarıydık..
M.Ali pek kimse ile şakalaşmaz, ancak basketbol antrenmanında boşa sallayınca alay ettiğim zaman üzerime koşar ve kulağımı bükerdi.. O yıllarda fizikman benden çok güçlü olduğunu kabul eder bir şey yapamazdım..
Mekteb-i Sultani'yi bitirip on yıl Londra'da kaldıktan sonra yurda dönünce, M. Ali'yi Ankara'da herkesin takdirle andığı ünlü bir diplomatik muhabir/ yazar olarak buldum..
İyi bir basketbolcu olamamıştı ama çok iyi bir gazeteci ve yazar olmuştu. Ankara yıllarımı sen bilirsin..
Hepimizin başı sağ olsun..
Bizim 12-C sınıfından son Mohikan olarak bir ben kaldım..
Bakalım ne zamana kadar.. Selam ve sevgiler,
Safter

***


Bomba İlyas!..

Perşembe günü telefonum görüntülü çaldı. Aaaa!.. Karşımda İlyas ve İlkin Tüfekçi.. Baba, kız.. İlyas yatakta tabii.
İlkin baş ucunda. O sabah onları anlatmıştım ya köşemde.. ALS hastası babasına melekler gibi bakan o harika kızı yazmıştım..
"Teşekkür ederim" dedi İlkin..
"Ben teşekkür ederim" dedim. "Sadece baban değil, insanlık adına yaptıkların ve verdiğin örnek için teşekkür ederim." İlyas bomba gibi görünüyordu yatağında..
Gülüyor ve gözleriyle konuşuyordu.
"Topsuz koşulara ne zaman başlıyorsun" dedim. Güldü..
Konuşması iyice hafiflemiş.. Ama baba kız iyi anlaşıyorlar. İlkin kulağını yaklaştırdı İlyas'a.. Sonra bana döndü..
"Niye futbol programı yapmıyormuşum televizyonda, onu soruyor" dedi..
"Seyredilecek futbol mu bıraktılar ki İlyas" dedim..
Güldü bi daha..
Pandemi illeti durulsun, ilk fırsatta İlkin'i arayıp koşacağım İlyas'a..

***


Tebessüm
KARANTİNA

(Bir Amerikan kaynağından aldığım bu şakaya gülmeyin sakın.. Çünkü on yıldan beri ilk defa bende de göbek oluştu. Ya sizde?. h.u.)


Sevdiğim Laflar
"Seni sessizken, sadece önemseyenler duyabilir."
Bernard Shaw


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA