Usta oyuncu Tamer Levent, hayatını sanata adamış, yaptığı her işte hatta her anda sanatı gören bir duayen… "Eğer kişi sanatı yaşama biçimi olarak seçerse her yaptığı işi özenle yapar ve keyif alır. Zaten insanın kendisi bir sanat eseridir. Bunu fark ederseniz kendinizi geliştirme serüveniniz hiç bitmez" diyor.
Eşi, Seynan Levent değerli programlar yapmış bir televizyoncu. Evlilikleri 38 yıldır devam ediyor. Hayattan ve çocuklarından çok şey öğrenmişler. Öğrenme süreçleri hep devam ettiği için konuşacak konular da hiç bitmemiş. Öyle ki onlar için salça yapmak bile bir sanat…
Tamer Levent şimdilerde atv'de yayınlanan Maria ile Mustafa dizisinin dağ gibi duran babası Kudret Candemir'i canlandırıyor. Çekimleri Kapadokya'da devam eden dizinin atmosferi de oldukça büyülü… Levent de bu büyü karşısında her defasında nasıl heyecanlandığını şu sözlerle anlatıyor: "Kapadokya sanki bir insanlık sentezi bölgesi... İnsan denilen canlının serüvenini anlatmak için çok değerli bir bölge!"
Biz de Levent ile hayatı, sanatı, aşkı, evliliği ve Kudret Candemir'i konuştuk… Gelin bu derin ve keyifli söyleşimizi birlikte okuyalım...
- 50 yıllık bir sanat hayatınız var. Başarılarla, güzel işlerle dolu… Geriye dönüp baktığınızda kendinize çizmek istediğiniz başka bir yol olur muydu?
- Ben siyasal bilgiler fakültesini kazandığım yıl, 1972 de, Ankara Devlet Konservatuvarı tiyatro bölümü sınavlarına girdim. Konservatuvarda seviye sınavı olarak isimlendirilen bir sınavı da kazanınca, mülkiyeye gitmedim konservatuvara girdim. Bu benim yaşamımda bir dönüm noktasıdır. Ama, yetenekli olup da insanların mutlaka tiyatrocu, müzisyen, dansçı, ressam, yazar, mimar, olmasının şart olmadığının da göstergesidir.
Sanat insanın yaptığı ve uzmanlaştığı iş ne ise onu sevmesi, o konuda özenli, yaratıcı ve düşünceleri olması felsefesinin adıdır. Böyle bir felsefeniz yoksa hangi mesleği yaparsanız yapın onu sevemezsiniz, hayattan şikayet edersiniz, çözüm aramaz, kendinizi geliştiremezsiniz. Dünyaya tekrar gelsem, yine şimdiki mesleğimi yapmak isterdim. Tiyatro bana, insanlığın evrimini, davranış biçimi benzerliklerini ve farklılıklarının nedenlerini araştırarak, insan denen doğanın en gelişmiş bu canlısını kendimize konu edinmiş olmanın sorumluluğunu fark ettiriyor. Bu türün bir üyesi olarak bana gelişimimizi anlama, yorumlama ve yansıtmanın estetik hazzını veriyor.
- Maria ile Mustafa Kapadokya'da çekiliyor. Ülkemizin en büyülü yerlerinden biridir. Gezme fırsatınız oluyor mu?
- Kapadokya sanki bir insanlık sentezi bölgesi. Anadolu'nun en ortası, dünyanın da! Burada neler yaşandığını öğrenmek, onları tüm dünyaya tanıtmak isteği yaratıyor bende. Geçmiş yıllarda yine burada Kış Uykusu filmini çekmiştik. O zamandan günümüze çok da gelişme göstermiş, Ürgüp, Göreme ve Avanos! Burası ile ilgili araştırmalar yapmak, geçmişte yaşananlardan senaryolar yazmak sonra da onları çekmek gerekir diye sürekli heyecanlanıyorum. Bu bölge, insanın sanatsal yaratıcılığı için, geçmiş uygarlıklardan alması gereken dersler, insan denilen canlının serüvenini anlatmak için çok değerli bir bölge! Burada uygarlıklar buluşmaları, festivaller olması gerektiğini düşünüyorum.
DOMATES EKMEK İÇİN EMEKLİLIĞI BEKLEME
- Ülkemizde yaygın bir istek vardır: "Emekli olayım da bir sahil kasabasına yerleşip domates biber ekeyim" Siz bu yaygın isteğe nasıl bakıyorsunuz? Benzer hayalleriniz var mı?
- Hiç öyle bir isteğim yok. Domates, biber ekmem için illa emekli olmam da gerekmiyor. Eşim çok değerli programlar yapmış bir televizyoncu, o da çok aktif. Ben zaten her zaman kendime iş yaratan biriyim. En yoğun zamanlarımızda, bazı yaz aylarında deneme olarak salça yapmıştık. Hem de kendi yetiştirdiğimiz domates ve biberlerden. Salça yapmanın da sanat olabileceğini ispatlamak istemiştik belki de kendimize. Sanatı felsefe, yaşama biçimi olarak seçerseniz, her yaptığınız işi özenle yaparsınız. Hem de kendinize sürekli yapılacak iş çıkarırsınız. Çünkü ben insanın kendisinin bir sanat eseri olduğunu düşünüyorum, bunu fark eden insanın da kendini geliştirme sanatı bitmez. Ben her beğendiğim yerde yaşamayı düşünürüm. O nedenle kabuğuma çekilmek yerine kendimi yönetebildiğim ölçüde gezmek, görmek, sürekli öğrenmek ve bunlardan ders çıkarmak istiyorum kendime. Düşünmek ve hayal kurmak adına da çok besleyici bu. Sonra yine dönüp dolaşıp ana üsse gelince, bu birikenleri yazmak, dostlarla paylaşmak, belki de projeye dönüştürmek süreçleri yüzünden, biberi domatesi yine marketten almak zorunda kalıyoruz.
- Düşünen, sanatı ve felsefeyi seven birisiniz. Bugüne kadar sizi Tamer Levent yapan yaşam felsefeniz ne oldu?
- İnsan iyi, güzel, doğru yaşamalı. İlkeleri olmalı. Ekonomik şartları ne olursa olsun, kendine göre kaliteli yaşamalı. Bu idealler için kendini yetiştirmek, yaratıcılık ve özverisi ile başarılı olmak için çaba sarf etmeli, düşünmeli, hep başkalarını değil, kendini de eleştirebilmeli, sebep sonuç ilişkileri olan bir düşünme biçimi edinmeli. Eleştirdiği konulara çözüm üretme konusunda araştırmalar yapmalı, bilmediklerini öğrenmeye çalışıp, sonra öğrendiklerini birleştirerek çözümler üretmek ve işaretlerden anlam çıkarmak sanatı konusunda kendini geliştirmeli. İlerleyen zamanlarda da, bu kendi gelişmesinde de elde ettiği deneyimleri başkaları ile de paylaşacak, onlara yol açacak, şans yaratacak merkezler oluşturulması için çalışmalı.
- Bu hayatta bir de aşk var. Kimine göre hayatın ta kendisi… Ama aşkı, günümüz aşkları ve eski aşklar diye ayırmaya başladık. Aşka haksızlık mı etmeye başladık yoksa aşkın doğası zaten insana haksızlık etmek üzerine mi kurulu?
- Ben aşk ile sanat arasında doğrudan ilişki olduğunu düşünüyorum. Aşk sevme sanatıdır çünkü. İnsanın işini de aşk ile yapması söz konusu olabileceği gibi! Ama sanat kavramının esas anlamı anlaşılmayınca, biz aşk ile sanat arasında bağ kuramadık. Anlamları bilinmeyen kavramlar, içi boş kelimeler oluverirler. Aşk adına cinayetler işlendi. Aşk gelişmemiş beyinlerin ihtirası gibi anlaşıldı genelde. Bu ihtiras uğruna, yakmak, yıkmak, saldırmak, öldürmek daha baskın yaşandı. Evet biz bunlara da yabancı değildik, Heraklitos'un dediği gibi. Ama aşkı sevgi ile birleştirip, yaşama sanatı ile ince ince, özenle, Leonardo da Vinci tablosu yapar gibi, Mimar Sinan mimarisi gibi işleyenler oldu. İnsan anlaşılması gereken bir varlıktır. Bence bu yüzyılda söz edilmesi gereken, "Aşk sanatıdır". İçinde yaşamaya başladığımız bu bin yılda insanlık beynini keşfettikçe, aşk sanatını da keşfedecek.
EŞİNİ KAYBEDEN YALNIZ HİSSEDER KENDİNİ
- Dizide Kudret Candemir karakterini canlandırıyorsunuz. Eşini kaybettikten sonra çocuklarını tek başına büyütmüş otoriter bir baba Kudret. Biraz da yalnızlığını gidermek için Reyhan Hanım'la sık sık dertleşiyor. Erkekler kadınlara oranla eşlerini kaybettikten sonra kendilerini daha mı yalnız hissediyorlar acaba?
- Eşini kaybeden erkek ya da kadın olsun kendini yalnız hisseder diye düşünürdüm ben. Yılların beraberliği, alışkanlıkları, çoluk çocuk, torun... Ortak paylaşımları yaşamın... Ama yine de insanın ilgileneceği konular vardır. Eli ayağı tuttuğu sürece de onlarla da ilgilenebilir. Kudret'in hobileri var mı, hayata dair düşünceleri ne, ortalama bir insandan farklı mı değil mi? Yoksa o da domates, biber yetiştirme hayali ile mi yapıyor bütün bunları? Ama henüz bu tarafını tanımadık. Şimdilik erkek torun istiyor, Maria, Mustafa ve Gonca sorununu çözmek için kendi anlayışı ile bir şeyler yapıyor. Bakalım, hayatı düze çıkarabilecek mi, yoksa büsbütün mü karıştıracak! Reyhan hanımdan başka da bir dostu yok. O yüzden ona açılıyor. Onunla da tanışalı çok olmadı zaten. Bakalım Kudret dağılacak mı, yoksa toparlayacak mı her şeyi?
ÇOCUKLARIMIZDAN ÇOK ŞEY ÖĞRENİYORUZ
- Seynan Hanım'la 1982 yılından beri evlisiniz. İki evlat yetiştirdiniz. Bir evliliği uzun soluklu kılan, 30 yıl sonra da muhabbeti, baki kılan nedir?
- Biz Seynan ile 1977 yılında tanıştık. Birbirimizi çok sevdik. Bu kadar yıl bizi birlikte tutan birbirimize olan fark edilmiş sevgimizdir. Birbirimizi yanlış anladığımız hiç olmadı mı, hatalarımız olmadı mı, gurur, kapris vb. Biz de bazı şeyleri deneyimleyerek öğrendik. John Dewey, "Sanat deneyimdir" diyor. Ama anlatamadıklarımızı öğrenerek, birbirimizi daha iyi anlamak için çaba sarf ederek, kendimiz de gelişme göstererek, bu beraberliği sürdürdük. Aynı alışkanlığımız hep devam ediyor. Öğrenmeyi sevmek lazım. Onun için de her zaman konuşacak çok konu bulabiliyoruz. Çocuklarımızdan da sürekli bir şeyler öğreniyoruz. Hele bir de torunumuz oldu şimdi. Ona çocuklarımızdan daha titiz ve bilgili davrandığımız kesin!